Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Kimse işçi ücreti ucuz diye bir ülkeye yatırım yapmaz

    Güven Sak, Dr.13 Kasım 2014 - Okunma Sayısı: 2325

    Geçen hafta Çin’in en güneyinde, Hainan Adası’nın merkezi Haiku’da en çok dikkatimi çeken şey boş binalardı. Kocaman kocaman apartman blokları boş duruyordu. Villalardan oluşan kocaman siteler vardı deniz kenarında. Onlar da boştu. Öyle böyle değil, epeydir boş duruyorlardı. Gördüklerimin tamamı boş durmaktan yıpranmış, eskimişti. Sonra Pekin’de, devletin düşünce kuruluşunda anlattılar. Hainan’da emlak balonu 1990’ların başında patlamıştı. Yerel idarenin finanse ettiği evler öylece boş kalmıştı. Hasar verilmiş, etki zaten geride kalmıştı. Çin’de kredi sistemi de mülkiyet meselesi de tam bizim bildiğimiz gibi değildi. Balonun patlamasının etkisi öyle tam da Batı’daki gibi olmuyordu. O evlerin yoğunluğunu gördükten sonra, insan konut balonunun nasıl bir şey olduğunu daha iyi anlıyor. Bizim buradaki tek tük evler gibi değil, bir nevi uçsuz bucaksız bina tarlası gibi bir şey.

    Ama daha önemlisi, o boş evleri görünce, insan, Çin’in neden artık yurt dışına yatırım yapmaya ağırlık vermeye başladığını daha iyi anlıyor. Çin, yurt içine o kadar çok yatırım yapmış ki, yapılan yatırımlar artık üretkenliği artırmıyor, ekonomiyi büyütmüyor. Sermaye stoku büyüyor, ekonomi büyümüyor. Yatırımlar büyüme getirmiyor. Kapasite kısıtları büyümeyi sınırlandırıyor. Bir nevi, uygulamalı “faiz oranını sıfırlasan bile ekonomi ille de büyümez” kıssası gibi geldi bu Çin gezisi bana. Dolayısıyla, Çin devlet başkanı Şi Cinpin’in, Pekin’deki Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği toplantısında yaptığı Çin’in artık net sermaye ihraç edeceğine ilişkin açıklamasını işte bu kıssa çerçevesinde okumak gerektiğini düşünüyorum. Bir de ihracattaki problemlerimiz yerine, bir sürü alakasız işle uğraşan Ekonomi Bakanımıza bir Çin gezisi ayarlasak fena olmaz.

    Peki, Çin ne yapmaya çalışıyor? Mesela emek yoğun bazı sektörlerdeki işletmeleri dışarıya taşımaya çalışıyor. Hazır giyim bunlardan biri. Neden? Çin’de artık işçi ücreti göreli olarak yükseliyor. Ayda 300 dolar yerine aynı işi 100 dolara Vietnam’da yaptırabilmek mümkün sonuçta. Çin’de işçi ücreti neden yükseliyor? İki nedenle. Öncelikle köylerde artık ya çok gençler ya da çok yaşlılar var. Ülke içi göçün debisi azalmış gibi duruyor. İkincisi, kente gelenler artık iş seçmeye başlamışlar. Daha sık iş değiştiriyorlar. İşçi çalıştırmanın sabit maliyeti bu nedenle artıyor.

    Pekin’deki toplantılar sırasında, Bangladeş’ten bir katılımcı Çinli yöneticiye sordu: “Neden bu tür hazır giyim yatırımlarını Bangladeş’e yapmıyorsunuz?” “Yalnızca işçi ücreti ucuz diye bir ülkeye yatırım yapılmaz” diye cevap verdi Çinli yönetici ve ekledi, “Biz bölgedeki her ülkenin imkânlar setini dikkatle inceliyoruz. Bir yerde işçi ücretinin ucuz olması, işçilik maliyetinin ucuzlaması anlamına gelmiyor. O paraya çalışanın ne kadar verimli çalışabildiği de önem taşıyor.” Bir nevi, Filistin- Mısır karşılaştırması gibi geldi bana. Çok tanıdık. Devam etti Çinli yönetici, “Ayrıca Myanmar olur mu diye bir dizi araştırma yaptık ama sonunda Myanmar’da yatırım yapmak için her fabrikaya bir jeneratör koymamız gerektiğinin farkına vardık ve vazgeçtik.” Soruya doğrudan bir cevap vermedi ama Bangladeş konusunda ne düşünmemiz gerektiğinin altını çizdi. Bir ülkeye yatırım yapmak söz konusu olduğunda, işçi ücretlerinin düşüklüğü tek kriter değildi. Nasıl faiz oranının düşük olması yatırım yapmanın garantisi değilse, işçi ücretinin düşüklüğü de yatırım yapmanın garantisi değildi.

    Ben bu açıklamayı dinlerken aklım yine bizim buralara, Yemen’e gitti. Arap Baharı öncesiydi. TEPAV, İslam Kalkınma Bankası misyonu çerçevesinde Yemen’e davet edilmişti. Yemen bir organize sanayi bölgesi kurmak istiyor ve Türk yatırımcı gelir mi diye merak ediyordu. Bizden bir fizibilite etüdü istiyorlardı. San’a’dan Aden’e uçakla gittik. Aden’de Yemenliler bizi boş bir araziye götürdüler. Önümde uçsuz bucaksız bir çöl uzanıyordu. Üzerinde bir nebat yoktu, her yer göz alabildiğine kumdu. Yemenli yönetici, “İşte burası” dedi. “Organize sanayi bölgesini buraya yapacaksınız, bu bölgeyi olduğu gibi size vereceğiz.” “Pardon, bu bölgenin elektrik bağlantısı var mı?” dedim,  “Hayır, onu siz yapacaksınız” dedi Yemenli.  “Peki, ya su bağlantısı?” diye sordum. “Onu da siz yapacaksınız. Biz yalnızca size bu toprak parçasını vereceğiz. Bir de yolunu yapacağız” diye karşılık verdi. Yemen’de sanayi tecrübesi olan çalışan olmadığını da unutmayın, lütfen. Mevcut çalışanların hepsinin öğleden sonra “kat” çiğnemeye başlayıp derin hülyalara daldığını da aklınızdan çıkarmayın. Şimdi, orada işçi ücreti düşük olsa ne olur?

    Ben Çinlileri dinlerken, önce Türkiye’nin şansını gördüm, sonra da onların bundan 30 yıl öncesinin Japonları, 10 yıl öncesinin Korelileri gibi bölgesel entegrasyon üzerinde düşündüklerini fark ettim. Biz hala neden böyle düşünemiyoruz diye hayıflandım. Yaklaşık 10 yıldır Türkiye ekonomisinin bölgesel entegrasyonu üzerine çalışıyoruz ama daha devlet olarak tek bir adım bile atmış değiliz. Türkiye’nin bölgesiyle ilgili rüyaları hala daha bölgesel iktisadi entegrasyon meselesine gelemedi. Uluslararası ekonomik ilişkilerde hala daha 1980’lerin “malı ihraç et, parayı kap, memlekete gel” şiarının ötesine geçemedik. 21’inci yüzyılda hala daha “git yatırım yap, yerleş, bir ucu Türkiye’ye gelen değer zinciri kur” aşamasına gelemedik. Düzenlemelerimizin tamamı, desteklerimiz hala daha 1980’lerde kaldı. Türkiye hala daha rahmetli Özal’ın rüyalarının ötesine geçemedi.

    Çin geldi geçti, biz hala oralı değiliz. Geyik gündemlerin peşinde dağ tepe dolanıyoruz.

     

    Bu köşe yazısı 13.11.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır