TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ben televizyonda izlediklerimizin, gazetelerde okuduklarımızın, hele her boydan siyasetçinin sağda solda söylediklerinin memleketin gerçek gündemi olmadığı kanaatindeyim. Başlığa o nedenle Osmanlıcadan kalma bir deyimi koydum. Ehem, mühimme müreccahtır. Yani ehem, mühimme tercih edilir. Mühim, önemli demektir, ehem ise en önemlidir. Nedir? Önceliklendirme önemlidir. Önceliği en önemliye vermek gerekir. Geçici hadiselerin esas gündemi gölgelemesine fırsat vermemeliyiz. Ama olan tam da budur. Etrafta bir “cambaza bak, cambaza” hali vardır.
Esas gündem şudur: Türkiye ekonomisinin bundan sonra, bu haliyle tempolu bir biçimde büyüyebilmesi mümkün değildir. Suriye dâhil, Ortadoğu meselesinde, nereden bakarsanız bakın, Türkiye’yi asıl zorlayacak olan temel hadise budur. Kürt meselesinin bundan sonraki serencamında önemli olan konu buradadır. Toplumumuzdaki her tür ayrışmanın bundan böyle nereye gideceğini belirleyecek hadise de budur. Siyasette ve sosyal yaşamda yapmamız gerekenleri ancak bu çerçevede belirleyebilmek, ortadaki tartışmaları ise yine bu çerçevede anlamlandırabilmek mümkündür. Ben size söylemiş olayım.
Yapılan çalışmalar, Türkiye’nin bundan böyle yüzde 2,5-3,5 bandında büyüyebilecek kapasitesi, dermanı olduğunu gösteriyor. Kapasite yoksa performans da olmaz. Neden? Kişi başına 10 bin dolar gelirden 25 bin dolara yükselmek için, 3 bin dolardan 10 bin dolara yükselirken yaptıklarımızı tekrarlamak yetmez. Zira değişimin özü nicelikle değil, nitelikle alakalıdır. Kişi başına 10 bin dolardan 25 bin dolar gelire yükselmek, bir halden öteki hale geçmek demektir. Şirketlerimizin bir halden öteki hale geçmeye hazırlanması gerekir. İnsanlarımızın bir halden öteki hale geçmeye hazır olması gerekir. İnsanlarımızın içinde yaşadığı kentlerin bir halden öteki hale geçmeye hazır olması gerekir. Hukuk sistemimizin bir halden diğerine geçmeye hazır olması gerekir. Demokrasimizin bir halden diğerine geçmeye hazır olması gerekir. Yoksa olmaz. Kişi başına 10 bin dolar gelirden kişi başına 25 bin dolar gelire yükselmek demek, bütün bu alanlarda eski hali bırakıp yeni bir hale geçmek, bir dönüşümü gerçekleştirmek demektir. Bunlar yoksa 2023 hedefleri yoktur. Türkiye, 10 bin dolardan 25 bin dolara her alandaki şu vasat haliyle geçemez. Türkiye’nin böyle bir siyasi programı var mıdır? Yoktur. Bu ilk noktadır.
Daha kötüsü, Türkiye, bir nevi, “eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal” vaziyetindedir. Türkiye’nin yeniden kurulmakta olan bu dünyada, bu haliyle öyle aynı yerde, kişi başına 10 bin dolar kişi daha fazla kalabilme olasılığı yoktur. Ya 25 bin dolara zıplayacağız ya da aşağıya doğru düşeceğiz. Türkiye, Asya ile Avrupa arasına sıkışıp kalmıştır. Bunu aşmaya imkân verecek kapsamlı bir siyasi proje var mıdır? Yoktur. Benim gördüğüm budur. Bu da ikinci noktadır.
Ben bugünlerde Türkiye’nin en önemli meselesinin yeni bir büyüme stratejisi tasarlamak olduğunu düşünüyorum. Bu sefer, o büyüme stratejisinin aynı zamanda sağlam bir kentleşme politikasına da dayalı olması gerekiyor. Büyüme ile memleketin topraklarını artık birlikte düşünmeliyiz. Şimdi şöyle bir düşünün, Edirne Keşan ile Erzurum Yakutiye’nin 2023 hedeflerindeki yeri nedir? Türkiye’nin bir bütün olarak 2023 hedeflerine ulaşması için, her ilimizde, her ilçemizde neler yapılması gerekir? Türkiye, dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi olurken, Edirne Keşan ile Erzurum Yakutiye dünyada nereye yerleşecektir? Türkiye’nin içinde nereye oturacaklardır? Kentlerinizi nasıl büyüteceğinizi bilmiyorsanız, sonuçlarına katlanırsınız. 2071 yılında Türkiye çöl olmaya başlayınca artık çok geç olur. Alınacak bir tedbir kalmaz.
Ben yukarıda sorduğum soruların cevaplarını bilmiyorum. Siz de geleceğe dair bu soruların cevaplarını bilemiyorsanız, şimdilik buraya gelmiş olan 1,5 milyon Suriyeliyi ne yapmamız gerektiği konusunda da işte böyle yöneticilerimiz gibi ne yapacağınızı bilemezsiniz. Debelenip durursunuz. Hele hele Türkiye-Suriye sınırı kevgire dönmüşken, bundan sonra gelecek 2 milyon Suriyeli karşısında da arabanın farı önünde donup kalan geyik gibi, o an için kaçınılmaz olan çarpışmayı beklersiniz. Geleceğe dair bir hesabınız yoksa yeni gelişmelerin neyi bozduğunu da hesap edemezsiniz. Siz hadiseleri değil, hadiseler sizi yönetir.
İşte bu çerçevede, ben televizyonda izlediklerimizin, gazetelerde okuduklarımızın, hele her boydan siyasetçinin sağda solda söylediklerinin memleketin gerçek gündemi olmadığı kanaatindeyim. Ehem ile mühimi ayıramadığımızı düşünüyorum. Asıl mesele Türkiye ekonomisinin çok yönlü (iktisadi, sosyal, siyasi, idari, hukuki) bir vasatlık tuzağının içinde giderek yavaşlıyor olmasıdır. Vasatlıktan kurtulmadıkça buradan çıkışımız yoktur. Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal. Bir de ben söylemiş olayım.
Bu köşe yazısı 07.10.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024