Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Devletin canı can da, milletinki patlıcan mı?

    Güven Sak, Dr.26 Eylül 2014 - Okunma Sayısı: 1559

    Çocukken böyle derdik. Adaletsizlik hissi parlayıp, içimizi sarıverdiğinde, “Senin canın can da, benimki patlıcan mı?” diye patlayıverirdik. Şimdilerde iş kazalarına gün be gün kurban verdikçe, devletin düzenlemeleri doğrusu ya, daha bir gözüme batmaya başladı. İçimde yine o adaletsizlik hissi parlıyor. Size de anlatayım. Siz karar verin.

    Kamu ihalelerine katılacak müteahhitlerden “Vergi ve SGK primi borcu yoktur” yazısı istiyorlar. Devlete borcu olanı ihaleye almıyorlar. Ama kimse kamu ihalelerine katılmak isteyen müteahhitlerin iş güvenliği siciline bakmıyor, “Şantiyende ölümlü iş kazası riskini azaltacak tedbirleri aldın mı?” diye sormuyor. Nedir? Çalışanın hayatını riske atanların ihaleye alınmasında herhangi bir beis görülmüyor. Şimdi hal böyle olunca, siz devlete, “Vergi ve SGK borcu olanları ihale dışında bırakmayı bilirken, milletin canını tehlikeye atanları neden o ihaleye kabul ediyorsun?” diye sormaz mısınız? Devletin canı can da, milletinki patlıcan mı? Doğrusu ya, Türkiye’de devletin zihniyetinde en ufak bir değişiklik görmüyorum. Böyle bir tek kendisine Müslüman devlet anlayışı olur mu? Oluyor işte.

    Hâlbuki dünyanın başka ülkelerinde bu alanda son derece zorlayıcı kurallar var. Türk müteahhitleri, uluslararası iş yapan en büyük 250 müteahhit şirketi listesine girebiliyor. Yurtdışında iş kazaları ile değil, yaptıkları başarılı işlerle anılıyorlar. 250 şirketlik listede artık tam 42 Türk şirketi var, tam bir başarı öyküsü. 2003 yılında listede ancak 3 Türk müteahhitlik şirketi vardı. Ama vaziyet aynen TIR şoförlerimiz gibi. Almanya’da otobanda yolun en sağında, hız sınırlamalarına uyan Türk TIR şoförü, Kapıkule’yi geçince başkalaşıyor. Ne emniyet kemeri, ne hız sınırlaması, hepsini unutuyor. Yolun solunu kapatıyor, bastır Allah bastırıyor. Neden? Orada kural hâkimiyeti ve hukukun üstünlüğü var. Burada yok. Orada kuralların mutlaka uygulanacağına dair güçlü bir inanç var. Burada “nasıl olsa bir yolunu buluruz” var. Öyle olunca ne oluyor? Aynı işyerinde, hep aynı yerde, hep aynı nedenle kazalar arka arkaya oluyor. Milletin canı gidiyor. Aynı yerde, aynı biçimde kendini tekrarlayan kaza demek, bir nevi cinayet demek zaten.

    Mesela Umman’da ihaleye katılmak isteyenleri sadece teklif ettikleri fiyata göre değil, iş güvenliği sicili ve iş güvenliği tedbirlerine göre de değerlendiriyorlar. Aynı durum, Birleşik Arap Emirlikleri’nde de geçerli. İngiltere, ABD, Almanya gibi ülkeleri saymıyorum bile. Not edeyim: Bizim burada bir müteahhidin birden çok şantiyesini tarayarak, böyle bir raporu on dakikada çıkartacak bir düzenek yok. Neden yok? Yok işte. Ama bakın orada var. Şantiyesinde kaza olanlara negatif ayrımcılık bir İngiliz sistemi prensibi olarak bütün Körfez’de geçerli. Hong Kong’da ihale yaparken, iş güvenliği ve işçi sağlığı bütçesi hariç ihale yapılıyor. Devlet, isteklilere, fiyat teklifinizi verirken iş güvenliği maliyetlerinizi hesaba katmayın diyor. İş güvenliği tedbirlerini olması gerektiği gibi almanız için ben size zaten ilave ödeme yapacağım diyor. Devlet, masrafı kendi cebinden karşılıyor. Milletin emrinde devlet işte böyle oluyor. Singapur’da ihale başvurularını yalnızca maliyet açısından değil, kalite açısından da değerlendiriyorlar. Kalite unsurlarının başında iş güvenliğine verilen önem geliyor.

    İş kazası doğrudan iş bilmezlikle alakalıdır. En eğitimsiz işçi grubunu bile bir şantiyeye sokup, başına bir bela getirmeden çıkartabilecek önlem listesi mutlaka vardır. Olsa olsa şantiye şefi bunu bilmiyordur. Maliyetine katlanmak istemiyordur. İyi eğitimli işçi grubunun maliyeti azalır, kötü olanın maliyeti yüksek olur. Gördüğüm şudur: Başka ülkelerde, devlet, milleti korumak için tedbir almaya özen göstermektedir.

    Buna rağmen, küresel ölçekte bakıldığında, inşaat sektöründe, yılda yaklaşık 100 bin çalışan hayatını şantiyelerde kaybetmektedir. İş kazaları açısından bakıldığında, inşaat sektörü, toplam ölümlü kazaların yüzde 30’unun kaynağıdır. Peki, hal böyleyken, sayı sıfırlanamadığı halde neden şantiyesinde ölümlü kaza olana negatif ayrımcılık yapılmaktadır? Gayet basit bir nedenle: İş sağlığı ve işçi güvenliği tedbirleri işyerinde bir zihniyet devrimi gerektirmektedir. Bunun için zorlayıcı kararlar alınmaktadır. Nasıl? Geçenlerde bir uluslararası petrol şirketinde toplantıdaydık. Masanın etrafında beş kişi vardı. Toplantının ev sahibi olan petrol şirketi görevlisi gülerek, “Burası Ankara’nın ortası ama şirketimizin iş sağlığı kuralları gereği, size acil durum halinde kullanılacak kapıları göstermek zorundayım” dedi ve öncelikle yangın ve deprem gibi durumlarda ne yapmamız gerektiğini anlattı. Aynı uçaklardaki gibi. Bu değişimi içselleştirmek için ne gerekiyorsa onu yapmak lazım. Müteahhitlik karnelerinde iş güvenliği sicili tutulması öncelikli bana kalırsa. Bilgi önemlidir.

    Yapmazsak ne olur? Yakında mal sattığınız Avrupa şirketi, “Malınızı alabilmemiz için, iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda personelin belgelendirilmiş olduğunu gösterebilir misiniz?” diye sorabilir. Benden söylemesi.

     

    Bu köşe yazısı 26.09.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır