Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Meğer İstanbul olmasa, Anadolu aç kalırmış

    Güven Sak, Dr.25 Eylül 2014 - Okunma Sayısı: 2321

    Bir süreden beri aklımdaydı. Rakamları görünce artık iyice anladım. İktisadi açıdan bakıldığında, Türkiye, tek merkezli bir ülkedir. Amerika ise yine iktisadi açıdan bakıldığında çok merkezli bir ülkedir. Türkiye’nin en büyük ili İstanbul’dur. Amerika’nın en büyük ili ise New York’tur. Türkiye’nin illeri kendi çevrelerindeki illerden önce İstanbul’a entegredir. Amerika’nın illeri ise, New York’tan önce kendi çevrelerindeki illere entegredir. İyidir ya da kötüdür değil. Şimdilik vaziyet böyledir. Daha önce söylemiştim, Türkiye idari açıdan bakıldığında çok merkeziyetçi bir üniter devlettir. Kamu çalışanlarının yüzde 90’ı merkezi idarede, yüzde 10’u yerel idarelerde çalışmaktadır. Aynı biçimde iktisadi olarak bakıldığında, Türkiye’nin tüm illeri ortalama yüzde 34 oranında İstanbul’dan gelecek mal ve hizmetlere bağımlıdır. Neymiş? Meğer İstanbul olmasa, Anadolu aç kalırmış. Şirketlerimiz kendi aralarındaki alışverişleri kimlerle yapıyor diye bakarsanız, ayan beyan görürsünüz. Hesap ortada. İstanbul, Türkiye’nin merkezidir fikrinin ölçülebilir bir temeli varmış.

    Şirketlerimiz kendi aralarındaki mal ve hizmet alışverişini hangi illerdeki şirketlerle yapıyor diye bakmak, eskiden mümkün değildi. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Girişimci Bilgi Sistemi (GBS) ile artık mümkün hale geldi. Önce bu hizmet için bir teşekkür etmek gerek. Zira rakamlara bakmak kafa açıyor. Bana çok iyi geldi. Ben bu GBS’nin ilk kurgulandığı zamanlarda TEPAV’da yaptığımız toplantıları hatırlıyorum. Temel mesele, etrafta patlayan krizlere karşı hızla ne yapılabileceğiydi. Bir gün Irak, bir gün Avrupa’daki kriz bizi etkiliyordu. Bunlar illerimizde iş dünyasını doğrudan vuruyor, işsizliği artırıyordu. Hızlı müdahale için bilgiye hızlı erişim önem kazanırken, normal iktisadi veriler geriden geliyordu. O vakit, hızlı veri derleyecek bir sistem önemli olabilirdi. Politika müdahaleleri için güncel veri önem taşıyordu. Farklı kamu kurumlarının elinde zengin verisetleri vardı. Bunları bir araya getirecek bir projeye ihtiyaç vardı. GBS’yi ilk bu çerçevede tartışmaya başlamıştık o vakitler. Şimdi GBS portalına bakarken, sistemin nereden nereye geldiğini gözlerimle gördüm ve doğrusu çok kıvandım. Önce bu mutluluğumu bir ifade edeyim ve emeği geçenleri kutlayayım, sonra rakamlara bakınca gördüğüm üç noktanın altını çizeyim. İlkini başta söyledim: Türkiye mal ve hizmet akımları açısından yüzde 34 oranında İstanbul’a bağımlı görünüyor. Bir diğer ifadeyle, Türkiye’deki şirketler, mal ve hizmet alımlarının yüzde 34’ünü İstanbul’dan yapıyorlar. Gaziantep özelinde baktığınızda yüzde 24, Diyarbakır’da ise yüzde 22 oranında İstanbul’dan mal ve hizmet alınıyor. Şırnak’ta bu oran yüzde 38’e kadar çıkıyor.

    Geleyim ikincisine, illerimiz ikiye ayrılıyor: Öncelikle kendi şirketlerinden ihtiyaçlarını karşılayanlar ve öncelikle İstanbul şirketlerinden ihtiyaçlarını karşılayanlar. Mesela Gaziantep yüzde 48 oranında kendi ihtiyaçlarını Gaziantep içinden karşılıyor. Gaziantep’teki şirketlerin mal ve hizmet alımlarında İstanbul ikinci sırda yer alıyor. Diyarbakır yüzde 37 oranında kendi ihtiyaçlarını öncelikle Diyarbakır’dan karşılıyor. İstanbul yine ikinci sırada. Ama Şırnak kendi ihtiyaçlarının yüzde 38’ini İstanbul’dan, sadece yüzde 16’sını yine Şırnak’tan karşılıyor.

    GBS’nin iller arası ticaret verilerinden ilgimi çeken üçüncü nokta ise bölgesel entegrasyonun zayıflığı oldu. İllerimiz kendi çevrelerindeki illerle çok az ticaret yapıyorlar. Ticareti İstanbul ve Ankara ile yapıyorlar. Gaziantep kendi ihtiyaçlarını karşılarken, Diyarbakır’dan ya da Şırnak’tan kayda değer bir şeyler almıyor. Diyarbakır kendi ihtiyaçlarının ancak yüzde 1,5’ini Gaziantep’ten alıyor. Şırnak ise ihtiyaçlarının ancak yüzde 8’ini Gaziantep’ten alıyor. Buradan bir bölgesel entegrasyon endeksi yapsak, her yer İstanbul’a entegre çıkar. Ama Türkiye’nin illeri kendi bölgelerine entegre çıkmaz.

    Neden? Bu doğrudan doğruya illerimizin imkânlar seti ile yakından alakalı. İstanbul Türkiye’de en çok sayıda malı üretebilecek kapasiteye sahip bir ilimiz. Hem son derece sıradan, her yerde üretilebilecek malları, hem de son derece sofistike, bir tek kendine özgü malları üretebiliyor.

    Bana öyle geliyor ki Türkiye’nin çok merkeziyetçi bir üniter devlet olması, İstanbul’u zenginleştirirken, memleketin kalanını çoraklaştırmış. Sonuçta, Türkiye iktisadi açıdan bakıldığında tek merkezli bir ülke haline dönmüş. Amerikan piyasasına girebilmeniz için malınızı New York’a ulaştırmanız yetmez. Ama Türkiye piyasasına girebilmek için malınızı İstanbul’a ulaştırmanız yeter. Lojistik sisteminin tasarımında bir problem var sanki. Malınızı komşu ile daha rahat gönderebilmenin yolu, sanki İstanbul’dan geçiyor.

    Ankara’nın Anadolu üzerindeki vesayetini kaldırmanın yolu, Anadolu’nun İstanbul’a bağımlılığını azaltmaktan geçiyor. Kalkınma ajansları meselesini ve illerimizin gelişme eksenlerini bu çerçevede değerlendirmek önem taşıyor.

    Bu köşe yazısı 25.09.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır