TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türk inşaat şirketleri yurt dışında başarıları ile anılıyorlar. Yurt içinde ise iş kazaları ile birlikte anılıyorlar. Türk inşaat firmaları yurtdışında bir sürü iş yapıyorlar. Bugün uluslararası iş alan en büyük 250 inşaat firması arasında tam 42 Türk inşaatçısı var. Engineering News Record (ENR) dünyanın en çok iş yapan 250 inşaat şirketini listeliyor. 2003 yılı listesinde yalnızca 8 Türk inşaat firması ancak vardı. Biz o vakit çok sevinmiştik. Sonra 2011’de rakam 31’e yükseldi. 2014 yılı dünyanın en çok uluslararası iş yapan 250 şirketi listesinde ise Türk inşaat şirketi sayısı 42 oldu. Şimdi siz merak etmez misiniz? Yurtdışına çalışan firmalarımız, iş kazaları ile değil, yaptıkları başarılı işlerle anılıyorlar. Ama bakın Türkiye’de faal inşaat şirketlerimiz ise sebep oldukları iş kazaları ile anılıyorlar. Neden?
ENR 2014 listesine bakarken üç nokta dikkatimi çekti. Birincisi, Çin’in 60 şirketinden sonra listede 42 firma ile Türk şirketleri ikinci geliyor. Üçüncü sırada 30 şirket ile Amerika yer alıyor. Bunun bir başarı olduğu ortada herhalde. İnşaat şirketlerimiz dünyanın her tarafında başarıyla iş tamamlıyorlar. İkinci olarak altı çizilmesi gereken nokta şu: Bu listede yer alan şirketler gittikleri yerlerde ilgili ülkenin mevzuatına uygun çalışıyorlar. Orada iş kazaları ile anılmıyorlar. Burada iş kazaları ile anılıyorlar. Üçüncü nokta ise Türk firmalarına ilişkin bir genel tespit. Şirket sayısı açısından listeye baktığınızda ilk üçte yer alıyoruz ama yapılan ortalama ciro açısından listeye bakarsanız birdenbire 39’unculuğa düşüyoruz. Listedeki bir Alman firması ortalama 9,3 milyar dolarlık ciro yapıyor. Çin firmaları ortalama 1,2 milyar dolarlık ciro yapıyor. Bir Amerikan firması ortalama 3,3 milyar dolarlık ciro yapıyor. Bizim firmalarımız ortalama 500 milyon dolarlık ciro bile yapamıyorlar bir yılda. Nedir? Bizim yurtdışında iş yapan şirketlerimiz bile son derece küçük. Türkiye firmalarını büyütememekte, çok sevdiği inşaat işinde bile katma değerini artıramamaktadır. Yurt içine gelince şirket büyüklükleri daha da küçülmektedir. Son on yıldır sanayi politikamızın özü inşaat yapmaktır ama ortada küresel ölçekte büyüklüğü ile anılan bir inşaat şirketimiz bile yoktur.
Neden yurt dışında yüzümüzü ağartan bu inşaat şirketlerini içeride yeterince sıklıkla proje yaparken göremiyoruz? Neden özel bir davet almazlarsa, şirketlerimiz Türkiye’den uzak kalıyorlar? Neden yurt dışında isimleri iş kazaları ile birlikte anılmayan inşaat şirketlerimiz, Türk sınırları içinde iş kazaları ile birlikte anılmaya başlıyorlar? Dışarıda her kurala uyan şirketlerimiz, içeride neden kural dışına çıkma konusunda sanki bir gayret içine giriyorlar. Memleketin havasında, suyunda bozuk olan nedir? Ben ortada iki neden olduğu kanaatindeyim. Sizin görüşlerinizi de beklerim. Birincisi, Türkiye’deki ihalelerin büyük bölümü gerçek inşaat maliyeti dikkate alınarak yapılmıyor. İlk teklifi verenin usul olarak yalan söylemesi gerekiyor. İhaleler en düşük fiyatı verene veriliyor. Bir nevi elma alınır gibi inşaat ihalesi veriliyor. Genellikle ihaleyi açan idareden olabildiğince fazla maliyet artırımı alınıyor. Önce ucuz bir fiyat veriliyor. Sonra ilgili idare maliyetin artmasına izin veriyor. Maliyet artırımının sınırına gelindiğinde ise ikmal ihaleleri başlıyor. Biz bu memlekette normal bir ihale yapmayı beceremiyoruz. Kurumsal hiçbir firma bu tür ihalelere girmek istemiyor. Yurt dışında iş yapan firmalar yurt içinde çalışmayınca ne oluyor? İşler daha da ufak işler yapabilen ufak firmalara kalıyor.
Türk müteahhitlerin yurtdışındaki işlerinde Hindistan, Filipinler ve Pakistan gibi ülkelerden işçiler çalışıyor. Müteahhitlerimiz, Türkiye’deki projelerinde ise Türk işçilerle çalışıyorlar. Türk müteahhitlerin Türkiye’deki işlerinde iş kazası çok, yurtdışı projelerinde ise iş kazası yok denecek kadar az. Bunun nedeni Asyalı işçilerin iş güvenliğine, Türk işçilerden daha fazla dikkat etmeleri mi? Bilenler öyle olmadığını söylüyor. Yurtdışı projelerde hem işveren hem de Batılı müşavir firmalar, iş güvenliğine gerekli önemi veriyorlar da ondan iş kazaları olmuyor. Mesela Umman’da bir müteahhidin önceki bir projesinde iş kazası olduysa, o müteahhidin bir daha devlet ihalesine girmesi zorlaştırılıyor. Bizdeyse müteahhitlerden vergi ve SGK borcu yoktur yazısı isteniyor ama iş kazası sicilini soran olmuyor.
Geçenlerde bir yabancı diplomat “neden Türkiye’de bir inşaat işini yedi sekiz firma bir arada yapıyor?” diye sordu. Çünkü çok küçükler ve de finansman imkanları kısıtlı. Sekiz ufak firmanın birbirinin taşeronu olduğu bir yerde iş sağlığı ve işçi güvenliği ile ilgili sorumluluklar arada kaynayıp gidiveriyor. Aynı maden alanında olduğu gibi bana sorarsanız. Türkiye’nin ilk problemi sermaye birikiminin yetersizliği ve de şirketlerin iş ölçeğinin son derece kısıtlı olmasıdır. KOBİ’leri KOBİ olarak tutmak değil, büyütmek gerekir. 35 yaşında KOBİ’lern olduğu bir ülkenin ekonomisinde ciddi problemler vardır. Sermayeleri güçlendirmek önemlidir. Bizim sistemik ilk bozukluğumuz buradadır. Bu ilk nokta.
Geleyim ikincisine. Türkiye’de yaklaşık 3000 civarında meslek okulu ve de 2,5 milyon kadar meslek lisesi öğrencisi var. Bunlar meslek okulları. Peki, Türkiye’de meslek tanımları tamamlandı mı? Hayır. Meslek okulu var. Meslek tanımı halen daha yok. Herhangi bir mesleğin erbabı olmak için bir sınav var mı? Lisanslama yapılıyor mu? Hayır. O vakit ne oluyor? Evinize klozetleri yerleştirmek için gelen su tesisatçısı bir türlü işini beceremeyince, “Abi, biz de bu klozetleri işte böyle bozuk yapıyorlar. Bunlar hep altlarından su sızdırır.” diyor. Çalışanların meslek sahibi olmaması Türkiye’de iş kazalarını artırıyor. Ben bunun Türkiye’nin kapasite kısıtlarından biri olduğu kanaatindeyim. gökdelen yapmak, Laz müteahhit apartmanı yapmaya benzemez. Aynı otoyol yapmanın duble-yol yapmaktan daha fazla beceri birikimi gerektirdiği gibi. Meslek sahibi çalışan gerektirir. Daha kurumsal şirket gerektirir. Binalar göğe doğru yükselmeye başlayınca, bizim beş katlı apartman müteahhitlerinin ne know-how’ı ne de işgücü havuzu yapılan işin niteliğine yetmiyor. Kapasite kısıtı burada.
Ne oluyor? İnşaat alanlarında çalışanların her yıl yaklaşık yüzde 5’i iş kazası geçiriyor. Ortaya kocaman bir rakam çıkıyor. İş zaten tehlikeli bir iş. Her yıl dünyada yaklaşık 100 bin kişi inşaat alanlarında çalışırken ölüyor. Ölümlü kazaların yüzde 10’u zaten inşaat alanlarında oluyor.
Türkiye’nin inşaat sektöründe şirket ölçeğini ve işgücü kalitesini artıracak tedbirler düşünmesi gerekiyor. İvedi bir kentsel dönüşüm sürecinin başınayız. Daha 7 milyon ev elden geçirilecek. İşe yanlış yerden başlamayalım.
Bu köşe yazısı 15.09.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
29/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024