Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Ankara’nın Anadolu üzerindeki vesayetini kaldırın

    Güven Sak, Dr.28 Ağustos 2014 - Okunma Sayısı: 2063

    Bana “son 10 yıldan aklında pozitif olarak ne kaldı?” diye sorsanız, “kalkınma ajansları kuruldu” diye cevap veririm. Bölgesel kalkınma ajansları, Türkiye’de yerelin meselelerini yerelden düşünmeye başlamak için gereken zihniyet değişikliğinin ilk kurumsal adımıdır. Yerelde kurumsal kapasite inşasının başlangıç noktasıdır. Her başlangıç umut doludur ve son derece iyidir. Bugün Türkiye’de 26 tane bölgesel kalkınma ajansı var. Ortada yaklaşık 5 yıllık bir deneyim ve bir dizi bölgesel plan var. Şimdi “bunlar nasıl operasyonel hale getirilebilir?”, “bu planlardan yola çıkılarak nasıl bir ulusal plan hazırlanabilir?” gibi teknik meseleler üzerinde tartışıyoruz. Ama bu tecrübenin önümüze koyduğu son derece önemli bir meseleyi atlıyoruz. Bölgesel kalkınma ajansları, kuruluşlarının 5’inci yılında daha hala yerelleşemedi ve de sivilleşemedi. Yerelin meselelerini, yerelden tartışmaya başlama yolundaki zihniyet değişimi bir türlü gerçekleşemedi. Ankara’nın vesayeti galebe çaldı. Değil il düzeyinde, artık ilçe düzeyinde yapmamız gereken bir tartışmayı yine Ankara merkeze kilitledik. Gelin bakın nasıl oldu?

    Türkiye’nin değişik illerinde, ilçelerinde yapılan kalkınma gündemi toplantılarında, Tepav iktisatçıları, katılımcılara son derece somut bir soru soruyorlar: “Yörenizi de içeren bölgesel kalkınma planından haberdar mısınız?” diyorlar. Aldıkları cevap kahir ekseriyetle “hayır” oluyor. Bir salona ilin bir nevi iktisadi kanaat önderlerini topluyorsunuz, sonra onlara ilin gelişme önceliklerini içeren ve üstelik daha yenilerde hazırlanmış bir metni görüp görmediklerini, okuyup okumadıklarını filan değil, haberdar olup olmadıklarını soruyorsunuz. Haberdar olmadıklarını söylüyorlar. İşte benim bölgesel kalkınma ajansları yerelleşemedi diye söylemeye çalıştığım budur. Bölgesel kalkınma önceliklerinin tanımlanması süreci, kapalı kapılar ardında yapılacak bir iş değildir. Ama görünen odur ki işler pratikte böyle işlemektedir. Neden?

    Dünya Bankası, küresel ölçekte “rekabetçi şehirler” başlıklı bir çalışma yapmış. Listeye mavi yer küremiz üzerindeki pek çok şehrin yanı sıra bizim Gaziantep’i de eklemişler. Geçen gün, Türkiye’de yerel kalkınma önceliklerine ilişkin kararların nasıl alınacağını tartışıyorduk. Nasıl alınır? Ankara merkezde alınır elbette. Ankara’nın Anadolu üzerindeki vesayetinin en güzel örneği, Türkiye’de kamu görevlilerinin yüzde 90’ının merkezi hükümette, ancak yüzde 10’unun yerel idarede çalışıyor olmasıdır. Bu durumun, Türkiye’nin üniter devlet yapısı ile bir alakası yoktur. Size bir başka üniter devlet örneği vereyim: İsveç’te kamu çalışanlarının yüzde 18’i merkezi idarede, yüzde 82’si yerel idarede görevlidir. Bakın hiç sayılara filan girmiyorum. Vatandaş başına düşen memur sayısı üzerine konuşmuyorum. Oranını söylüyorum. 2013 yılında OECD’nin yayımladığı Government at a Glance raporu böyle diyor.  Bizim üniter yapıda örnek aldığımız Fransa’da bile kamu çalışanlarının yalnızca yüzde 45’i merkezi idareye bağlı olarak çalışmaktadır. Türkiye’de bir bozukluk vardır. Türkiye, çok merkeziyetçi bir üniter devlettir. Ankara’nın vesayeti dediğim işte tam da budur. Yerelde çalışan kamu görevlilerinin önemli bir bölümü, atanmış vali aracılığıyla doğrudan Ankara merkeze bağlı olarak çalışmaktadır. Burada bir hata vardır.

    Bölgesel kalkınma ajansları ile kırılması gereken vesayet kırılamamıştır. Valileri bölgesel kalkınma ajansının başına yerleştirmek kötü bir tercih olmuştur. Merkezi vesayet rejimini gevşetmemiş, bilakis güçlendirmiştir. Açıktır ki, valinin üniforma giymiyor olması, onun sivil olduğuna delil filan değildir. Vali varsa, vesayet vardır. Ben burada üç temel problem görüyorum: Birincisi, valinin başında yer aldığı bir kurulda, kimsenin yerel kalkınma öncelikleri ve kamu yatırımları konusunda söz alabilmesi mümkün değildir. Hal böyle olunca, dünyada kentler birbirleriyle yatırım çekmek için rekabete girmişken, Türkiye’nin nal toplamaması mümkün değildir. Artık önceliklerin il bazında da değil, ilçe bazında saptanması gerekmektedir. Bakın mesela Konya’nın ilçelerinin hepsi küçülürken, merkez ilçe büyümektedir. Bir bütün olarak ise Konya ili küçülmektedir. Şimdi burada problemi tespit edecek olan, Ankara merkez mi olmalıdır? Hayır. Vali mi olmalıdır? Üç günlüğüne ile gelmiş bir merkezi kamu görevlisinin ilin meselelerine hâkim olabilmesi mümkün değildir. İkincisi, ilin en üst dereceli kamu görevlisinin, ajansta kendinden fazla maaş alan görevlilere tahammül edebilmesi olası değildir. Nitekim ilk değişen bu “yanlışlık” olmuştur. ““Amir”den çok maaş alan “memur” olur mu kardeşim?” Bu değişiklik ajans çalışanlarının kalitesini doğrudan etkilemiştir. Vali olursa olmazdı. Nitekim olmadı. Üçüncüsü, ne Ankara’da ne yerelde kamu görevlilerinin egemen olduğu bir yerel kurul katılımcı yerel karar alabilir. Aldığını söylese bile o yerel, “öncelik belirliyoruz” heyecanını yaratamaz. Nitekim yaratamamıştır.

    Ne yapmalı? Kalkınma ajanslarında yerel oda ve borsa katılımını güçlendirmek gerekir. Yerel oda ve borsalarda ise, stratejik plan mantığını güçlendirerek yerel öncelik belirleme konusuna kapasite inşa etmek önemlidir. Ben TOBB’un bu alandaki yeni yaklaşımının önemli olduğu kanaatindeyim. Dün Resmi Gazete’de Kalkınma Ajansları Yatırım Destek Ofisleri Yönetmeliği yayımlandı. İl ve bölge düzeyinde yatırım ortamı değerlendirme çalışmalarının yapılması için ajanslara görev tanımı yapıyor. Oda ve borsaların ilin ve bölgenin kalkınma gündemine katkı vermesi için iyi bir fırsat.

    Ama kalkınma ajansları üzerindeki merkezi vesayet gevşetilmeden olmaz. Ankara’nın, Anadolu üzerindeki vesayeti kalkmadan, Anadolu’dan rekabetçi şehir çıkmaz.

     

    Bu köşe yazısı 28.08.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı

    Etiketler:
    Yazdır