Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Reform kapılarını ardına kadar açmanın vakti geldi

    Güven Sak, Dr.25 Ağustos 2014 - Okunma Sayısı: 1750

    Dün başka bir dünyada yaşıyorduk, bugün başka bir dünyadayız. Dünün şartları başkaydı, bugünün şartları düne hiç benzemiyor. Şartlar değiştiği zaman ekonomide yeni bir politika çerçevesi gerekir. Yeni bir söylem bulmak gerekir. Evvelki gün İngiliz Financial Times gazetesinde, Meksika Devlet Başkanı Enrique Peña Nieto’nun bir yazısı vardı. Yazının konusu Meksika’nın yeni reform gündemiydi. Öyle anlaşılıyor ki Meksikalılar değişenin farkına varmışlar. Ben içinde bulunduğumuz yeni dönemde, ülkelerin daha fazla sermaye çekebilmek için reformlarını yarıştıracaklarını düşünüyorum. Bugün için anlatacak bir hikâye olmadığına göre, “siz asıl yarın nasıl olacağımıza bir bakın” demekten başka bir çare var mı? Yok. Reform kapılarını ardına kadar açmanın vakti geldi bana sorarsanız.  Gelin size de bir anlatayım.

    Şimdi kendinizi uluslararası portföy yöneticilerinin yerine koyun lütfen. Elinizdeki kaynağı ülkelerin arasında dağıtacaksınız. Dün bunu yaparken elinizde bol kaynak bulunuyordu. Sıkıştığınızda destek alabildiğiniz bir Amerikan Merkez Bankası vardı. Şimdi merkez ülkelerde taşlar yerine otururken, elinizde toplanan ve bir yerlere yatırabileceğiniz kaynak miktarı giderek azalıyor. Amerikan Merkez Bankası, bu aralar bankaların sıkıştıklarında rahatlıkla likidite temin edebildikleri kanalları bir daha daralttı. Fazla likiditeyi paspaslama operasyonundan, likiditeyi bundan böyle kalıcı biçimde daraltmaya doğru giden bir süreçteyiz. Fon yöneticilerinin artık ülkeler arasında daha seçici olacakları bir dönemin başındayız. Artık ellerinde dağıtabilecekleri daha az kaynak olacak. Bu ilk nokta.

    İkincisi, dünya ülkelerinin artık bir bütün olarak daha yavaş büyüdükleri bir dönemin içine girdik. Eskiden ülkelerin yüzde 60’ı, yüzde 5’i aşkın bir süratle büyüyebiliyordu. Şimdi aynı tempoda büyüyebilen ülkelerin sayısı azaldı. Bir ülke öyle hızlı bir biçimde büyümeli ki, sonucunda geri ödeme kabiliyetini koruyabilsin. Dün ülkelerin kahir ekseriyeti hızlı bir biçimde büyüyebiliyorlardı. Bugün artık dünün o yüksek büyüme rakamlarına ulaşmak hayal gibi duruyor. Koyalım kendimizi fon yöneticisinin yerine, hem kaynak miktarı hem de ülke sayısı azalıyor. Paranızı plase edebileceğiniz fazla ülke kalmıyor etrafta.

    Hemen geleyim üçüncü noktaya. İşte bu ahval ve şerait içinde, ülkelerin bugününe bakınca etrafta anlatacak bir hikâye görmüyorsanız ne yapabilirsiniz? Ülkelerin geleceğine odaklanabilirsiniz. Uzak geleceğine değil, yakın geleceğine. O vakit ne olacak? Fark yaratıyormuş gibi görünen ülkeler önümüzdeki dönemde daha bir önemli olacaklar. İşte “artık ülkeler reform gündemlerini yarıştıracaklar” derken söylemeye çalıştığım tam da bu.

    Nieto’nun Financial Times yazısı da bu çerçevede son derece zamanlı bana sorarsanız. Önümüzdeki dönemde pek çok başka ülkeyi de aynı vitrinde göreceğimiz kanaatindeyim ben. Nieto, yazısında tam 11 reforma ilişkin gerekli yasal adımların nasıl atılmakta olduğunu anlatıyordu. Bana sorarsanız, tam bir “bugün anlatacak pek bir şeyim yok ama bakın bütün meseleleri ele alıyoruz, Meksika’nın önünü açıyoruz” yazısıydı. Konular öyle sadece rekabet gücünü artırıcı vergi, işgücü piyasası reformları ile de sınırlı değildi. Aynı zamanda eğitim, yargı, daha katılımcı bir seçim sistemi, yolsuzlukla mücadele için daha şeffaf bir kamu yönetiminin oluşturulması gibi hususları da içeriyordu. Nieto, bu reformları sıraladıktan sonra şöyle diyordu: “Bu değişiklikler, Meksika’nın ekonomik potansiyeline demokratik bir ortamda ulaşabilmesi için gereken yasal çerçeveyi sağlayacaktır.” Ben Nieto’nun yazısının Türkiye için de yol gösterici olduğu kanısındayım.

    Dünya değişiyor. Ülkelerin bugününe değil, yarınına vurgu yapacak bir yeni sürecin tam başındayız. Hatırlayın, dün büyüme oranımız yüzde 10, cari işlemler açığımız ise yüzde 9 civarındaydı. Şimdi büyüme oranımız yüzde 3’e doğru gerilerken, cari işlemler açığımız yüzde 6’nın gerisine düşmeyecek gibi duruyor. Yüksek cari işlemler açığı ve düşük büyüme, fon akımlarının azaldığı ve fon yöneticilerinin daha seçici olacağı bir dünyada normal şartlar altında çok fazla şansımız olmayacağını gösteriyor. Ne yapabiliriz? Yarınımızı öne çıkaran bir reform gündemi ile podyumda boy gösterebiliriz. Türkiye ile ilgili algıları değiştirmeyi hedefleyebiliriz.

    Ben Türkiye’deki siyasi değişim sürecinin, bu yeni yarışta bir fark yaratabilmek için büyük bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Fırsatların kazası olmaz.

     

    Bu köşe yazısı 25.08.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır