TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Biz, Türkiye’de bütün dünyanın kendi etrafımızda döndüğünü zannediyoruz. Herkesin bizi her nedense yok etmek için çaba harcadığını düşünmek galiba hoşumuza gidiyor. Ama dünya bizim etrafımızda dönmüyor. Hatta dünya, bizim önem atfettiğimiz olayları pek kaale de almıyor. Son günlerde bizim bölgemizde meydana gelmiş olaylar içinde küresel sonuçları açısından en önemlisi, aklınıza gelebilecek pek çok olaya kıyasla daha az tepki verdiğimiz, Malezya Havayolları’na ait bir uçağın, Ukrayna hava sahasında Rusya yanlısı ayrılıkçılar tarafından düşürülmesiydi. Uçağın sefer sayısı MH17’ydi.
Burada önce bir noktanın altını çizeyim, yanlış anlama olmasın. Bir hadisenin ahlaki olarak kötü olması başkadır, yol açtığı küresel sonuçlar açısından kötü olması başka. Irak’ta yükselen IŞİD terörü insanlık dışıdır, kötüdür. İsrail’in Gazze Operasyonu kötüdür. Ama bu her iki olay da, küresel sonuçları açısından, MH17 sefer sayılı uçağın düşürülmesi kadar önemli değildir. Size ayıp gelebilir ama vakıa ile kavga edilmez. Dünyanın işleyişini değiştiremeyen, sonuçlarına katlanmak zorundadır. MH17 hadisesi, Türkiye dâhil pek çok ülkede büyüme oranını aşağıya çekebilecek nitelikte büyük boyutlu bir hadisedir. O nedenle de ayrıca kötüdür. Neden mi? Gelin anlatayım.
Bugün 7 milyarlık dünya nüfusunun yüzde 32’sini orta sınıf oluşturuyor. Önümüzdeki 20 yılda dünyada orta sınıfın büyüklüğünün önemli ölçüde artması bekleniyor. Buna göre, bunların ağırlığının on yıl sonra yüzde 45’i, yirmi yıl sonra ise yüzde 60’ı aşacağı düşünülüyor. 2032 yılında dünya nüfusu 8,5 milyar olurken, bunların yüzde 62’si orta sınıfa dâhil olacak. Bunlarla beraber havayolu ile taşınan yolcu sayısı ve mal miktarı da önemli ölçüde yükselecek. Mesela uçak yapımcısı Boeing, kendi büyüme projeksiyonları için bu gidişata bakıyor. Orta sınıftaki bu artışın kahir ekseriyetinin kaynağı ise Asya-Pasifik bölgesi olacak. Dünyanın iktisadi siklet merkezi Asya'ya doğru kayarken, en hızlı oradaki orta sınıfın sayısı artacak. Elbette onların yalnızca sayısı artmayacak, aynı zamanda iktisadi hareketliliği de artacak. Dün köyünden bile çıkmayanların torunları, şimdi dünyayı birbirine bağlayacaklar. Ticari ve turistik bağlantılar çoğalacak. Bunları taşımak için uçak filosunun birkaç kat büyümesi gerekecek. Yetmeyecek. Dünyada önümüzdeki yirmi yılda tedarik zincirleri büyüyecek. Bağlantılar artacak. Havayolu ile taşınan malların ağırlığı da büyüyecek. Dünya, önümüzdeki yirmi yılda bir kez daha küçülecek. Büyümenin kaynağı işte buralardan gelecek. Asya’nın her tarafında, Çin’de, Vietnam’da köylüler kente geldikçe, gelenler orta sınıfa dâhil olup tüketim alışkanlıklarını değiştirdikçe dünya da değişecek. Sayıları şimdi 856 milyon civarında. 20 yılda 3,5 milyar olmaları bekleniyor. Obama “artık siklet merkezi ve bizim ilgi alanımız Asya Pasifik” diye boşuna söylemedi yani. Onlar dünyaya katıldıkça iş yapmanın maliyeti düşüyor. Büyüme oluyor.
Şimdi MH17 hadisesi bu işi nasıl etkileyecek? Kafanızda bir canlandırın. Dünyanın göklerinin güvenliğinin tehdit edildiği bir döneme girdik. Hâlbuki dünyanın göklerinin güvenliği uluslararası yönetişim sisteminin temel kazanımlarından biriydi. Şimdi sistemin temel unsurlarından birinin işlemediği, yerine oturmadığı tescillenmiş oldu. Ben bunun, Somali’deki korsanlar hadisesinden sonra ticaret sistemimize yöneltilmiş en büyük tehdit olduğu kanaatindeyim. Somali korsanları daha yerel bir hadiseydi. Tek bir rotaydı. O vakit, biz dâhil pek çok ülke bölgeye savaş gemisi yollamıştı. Şimdi aynı ülkelerin göklerin güvenliğini yeniden sağlamak için devreye girmesi gerekiyor. Rusya’ya uygulanacak yaptırım işini bu çerçevenin içine yerleştirip görmekte fayda var. Dün devlet dışı aktörler yerel sorunlara neden olurlardı. Sonra bireyin öneminin arttığı bir çağa girdik. Devlet dışı aktörlerin iş yapabilme kapasiteleri arttı. Şimdi yerden havaya füze bile fırlatabiliyorlar. Göklerin güvenliğini sağlamak için aldığımız tedbirleri bir kenara itiyorlar. Kötü oluyor. Buna neden olanları bugün cezasız bırakırsak, yarın neler olabileceğini kestiremeyiz.
Neden? Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu, ara ara farklı konularda uluslararası şirketlerin yöneticilerine anketler yapıyor. Ben bir 2012 yılı anketi hatırlıyorum. Katılanların yüzde 93’ü tedarik zinciri ve ulaştırma ağlarının yönetimine ilişkin risklerde önceliklerin değişmekte olduğunu söylüyordu. Bunların yüzde 59’u doğal afetleri öne çıkarırken, yaklaşık yüzde 46’sı siyasi risklerden bahsediyordu. Yüzde 33’ünün derdi terörizmdi. Şimdi tedarik zinciri ve ulaştırma ağlarında sistematik kırılmalara yol açmada siyasi riskin önemi çok daha fazla artmış oldu. Nobel ödüllü iktisatçı Michael Spence’in “küresel güvenlik açığı bu dönemde büyüme için en büyük tehdittir” sözünü dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum. Aynı noktadan yola çıkan Kemal Derviş’in “uluslararası yönetişim sistemi, birinci savaş öncesinde aynen şimdiki gibi işlemez hale gelmişti” sözünü ise bir kenara not ettim.
Hatırlayın, Suriye’nin meselesi Irak’a sıçramadan önce bizim için bu kadar yaşamsal önemde bir hadise değildi. Kötüydü, mülteciler geliyordu ama yaşamsal değildi. Suriye iç savaşına katılan yabancılar Irak’a dökülüvermeden önce, Gaziantep tempolu biçimde büyüyordu. Gelen mülteciler, ucuz ve nitelikli işgücüydü. En çok Güneydoğu Anadolu’da istihdam artıyordu. Memnunduk. Ama sonra ne oldu? IŞİD terörü ile ticaret yollarımız tıkanıp kurduğumuz sistem işlemez hale gelince Suriye sorununu daha bir yakından hissetmeye başladık. MH17 ile birlikte de işte aynen öyle oldu.
Avrupa zaten büyüyemiyor. Şimdi daha da zorlanacak. Amerika son derece yavaş büyüyor. Zorlanıp duruyor. Dünyayı birbirine bağlanmanın maliyeti arttıkça, gelişmiş ülkelerin büyüme süreci zayıflıyor. Riskler arttıkça, onların maliyetleri yükseliyor. Ceremeyi büyüme süreci çekiyor. Dünyamız küresel tedarik zincirleri ile birbirine bağlı. O zincirler yerel KOBİ’leri birbirine bağlıyor. Şimdi bu sistemi işletmenin maliyeti artarsa, kimse kendi başının çaresine bakamaz. Hepimiz aynı geminin içindeyiz.
Dünyanın yönetişim sisteminin çökmesi kötüdür. Maliyetleri artırır. Satışı zorlaştırır. Büyümeyi yavaşlatır. Bakın Türkiye’ye, görün.
Bu köşe yazısı 18.08.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
29/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024