Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Neden bizim başarılı şirketlerimizin sayısı yalnızca 15’tir?

    Güven Sak, Dr.12 Ağustos 2014 - Okunma Sayısı: 2234

    Dünyanın en büyük şirketleri ve holdingleri Fortune 500’de listelenmektedir. Burada bir tek Türk holdingi vardır. Hâlbuki aynı listede Kore’den tam 17 şirket yer almaktadır. Bizim şirketlerimiz daha bir küçük ve daha az küreseldir. Neden?

    Kore’de kişi başına gelir 25 bin dolar civarındadır. Türkiye’de ise 10 bin dolar civarındadır. Ama Kore’nin en büyük şirketinin yıllık cirosu 208 milyar dolar, bizimki ise 21 milyar dolardır. Kişi başına gelir açısından bakıldığında, Türkiye, Kore’nin yarısı kadardır. Şirket büyüklüğü açısından bakıldığında ise, Türkiye, Kore’nin onda biri kadardır. Türkiye’nin en yüksek cirolu şirketi TÜPRAŞ’tır. Kore’ninki ise Samsung Electonics. Dünyanın en büyük şirketleri ve holdingleri Fortune 500’de listelenmektedir. Burada bir tek Türk holdingi vardır. Hâlbuki aynı listede Kore’den tam 17 şirket yer almaktadır. Bizim şirketlerimiz daha bir küçük ve daha az küreseldir. Neden? Nedir bizim topraklarımızın problemi? Bizim şirketlerimiz neden daha küçüktür?

    Türkiye’de şirketler kesimi ile ilgili bir başka rakam daha vermek isterim. Türkiye İstatistik Kurumu veri tabanında 17 bin imalat sanayi şirketine ait veri bulunmaktadır. Bunlar arasında, beş yıl üst üste satışlarını artırabilen yalnızca 637 şirket vardır. Eğer işi daha zorlaştırır ve “ben beş yıl üst üste, hem satışlarını, hem ihracatını, hem de verimliliğini artıran firmaları arıyorum” derseniz, bulabileceğiniz firma sayısı yalnızca 15 olmaktadır. Türk şirketlerinin içinde, vasat olmayan, kendini sürekli yenileyip, operasyonlarını verimliliği ile birlikte büyütebilen firma sayısı yalnızca 15’tir. Şimdi burada “senin kriterlerin katı” diyebilirsiniz ama ne yapayım? Neticede en iyilerini aramıyor muyuz? Hadi gelin, biraz daha somut ve de basit bir kriterle arayalım. İstanbul Sanayi Odası’nın İSO-1000 şirketleri içinde, ortalama satış gelirleri artışı, beş yıl süreyle, içinde bulunduğu sektörün ortalama satış gelirlerinin üzerine çıkan şirket sayısı yalnızca 130’dur. Bizim şirketlerimiz her nedense daha az yarışmacı olmaktadırlar. Neden bizim şirketlerimiz daha az rekabetçidir?

    Bir üçüncü rakam setine hazır mısınız? Bu kez gelin, İstanbul Sanayi Odası’nın İSO-1000 şirketlerini büyüklüklerine göre iki gruba ayıralım. İSO-1’inci 500 içinde daha büyük şirketler olsun. İSO-2’inci 500 içindeyse daha küçükler yer alsın. TEPAV iktisatçıları üşenmediler, geçenlerde her iki gruptaki şirketlerin yönetim kurullarında aynı soyadlı kaç kişi olduğuna baktılar. Bir nevi şirketlerde aile vesayeti ne durumda analizi. Aile vesayeti ne kadar güçlüyse, şirket o kadar az kurumsal oluyor. Buna göre, İSO-1’inci 500 şirketlerinin yönetim kurullarında aynı soyadı taşımayanların oranı yüzde 40 iken, İSO-2’inci 500 içinde bu oran yüzde 20’ye düşmektedir. Ya da tersinden söyleyeyim: İSO-2’inci 500 şirketlerinin yüzde 42’sinde aynı soyadını taşıyanların yönetim kurulu içindeki ağırlığı yüzde 100 mertebesindedir. Aynı oran, İSO-1’inci 500 şirketleri içinde yüzde 24’e gerilemektedir. Nedir? Şirketler küçüldükçe, yönetim kurullarında hep aynı aileden kişiler yer almaktadır.

    Türkiye’nin neden küresel şirketleri yoktur? Bizim şirketlerimiz neden küçüktür? Bunun elbette yatırım ortamından kaynaklanan nedenleri de vardır. Ama aynı zamanda, işin, o şirketleri yönetenlerin bakış açısı ile de bir alakası vardır. Olmaması düşünülemez. Bir süre önce kıssa gibi bir hikâye dinlemiştim. Anadolu’da başarılı yerel zincirlerden biri, aynı yörede, üçüncü ya da dördüncü dükkânını açar. Sahibini tebrik ederler, “herhalde artık marka yerleşti, bundan sonrakini nereye açacaksın?” diye sorarlar. “Bundan sonra artık daha genişleyemeyiz” der zincirin sahibi ve ekler “İki oğlan ve damatları bundan önceki dükkânlarda kasaya yerleştirdik. Artık torunlar büyüyünceye kadar olmaz.” Peki, bu neden böyledir?

    Gayet basit bir nedenle. Çünkü biz kendimizden başka kimseye güvenmeyiz. Geçen hafta size anlattığım Değerler Araştırması Anketi’nin sorusunu hatırlıyor musunuz? Ankette “Çoğu insan güvenilirdir ifadesine katılır mısınız?” diye sormuşlar. Türkiye’de insanların yalnızca yüzde 4,9’u katılırım diye cevap vermiş. Aynı soru Finlandiya’da yüzde 59, Kore’de yüzde 57, Hollanda’da yüzde 45, Polonya’da yüzde 19 “evet” cevabı almış. Bana öyle geliyor ki, bir memlekette sosyal sermaye güçlendikçe, o ülkede daha büyük ve daha kurumsal şirketler olabiliyor. Sosyal sermaye, ülke içinde kişi ve grupların işbirliği yapabilme, birlikte davranabilme kabiliyetleridir. Aynı biçimde, sosyal sermayenin zayıf olduğu illerimiz muhakkak ki daha geriden gelen illerimizdir. İsterseniz bir düşünün. İnsanlarımızın işbirliği yapabilme, birlikte davranabilme, birbirlerine güven duymalarını sağlayacak mekanizmalar kesinlikle yararlı mekanizmalardır. Ben bizim neden fark yaratan şirketlerimiz yok tartışmasına bu sosyal sermaye meselesinin de eklenmesinde fayda görüyorum.

    Şirketleri vasat olan memleketin siyaseti de vasat olur. Memleketin hastanesi nasıl ise postanesi de öyledir.

     

    Bu köşe yazısı 12.08.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır