Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Yine Arjantin ve yine Türkiye

    Güven Sak, Dr.07 Ağustos 2014 - Okunma Sayısı: 2368

    Türkiye ve Arjantin 2001 yılı kardeşidir. 2001 yılında Türkiye bankacılık krizi ile cebelleşiyordu. Biz onu hala son derece naif bir biçimde “Cumhurbaşkanı anayasa kitapçığı attı, Türkiye’de kriz oldu” diye anlatıp duruyoruz. Ama aynı yıl Arjantin de krizdeydi. Türkiye ve Arjantin arka arkaya aynı küresel dalgayla sarsıldılar. İkisi de kırılgandı. İkisinde de borç krizi çıktı. Türkiye, borçlarını ödeyebildi. Arjantin ise ödeyemedi. O günün meselesi fon akımlarının ani hareketiydi. Finansal piyasalar, bir tarafta ettikleri zararı başka bir taraftaki karla kapatmaya çalışıyorlardı. Zaman, Amerikan merkez bankası Fed’in yine tam da şimdiki gibi faiz arttırmaya başladığı bir zamandan sonraydı. Tam da o faiz artışı ile NASDAQ’ta teknoloji balonunun patladığı zamanların ertesiydi. Merkezdeki zararın, yine bizim gibi ülkelerde realize edilecek karla kapanması gerekti. Şimdi Fed’in faiz artırımından ne bekliyorsak, olmuşuna bakmakta fayda var derim ben. Arjantin ve Türkiye sarsıldı. Her iki ülkenin de aynı şimdiki gibi kırılganlıkları vardı. Türkiye, o gün borçlarını ödeyebildiği için, bugün bankacılık sistemi hala sağlam. Arjantin o gün borçlarını ödeyemediği için bugün hükmen iflas etmiş sayıldı.

    Daha açık söyleyeyim: Arjantin bundan önce 2001 yılında borçlarını ödeyemediğinde, hatanın bir bölümü Arjantin hükümetine aitti. Ama bu kez Arjantin hükümetinin bu yeni iflas etmiş sayılma işinde bir kabahati yoktur. Arjantin, bu kez parası cebindeyken mahkeme kararıyla hükmen iflas etmiş sayıldı. Sorun, doğrudan küresel sistemin kurumsal altyapı eksikliğinden kaynaklandı. Arjantinliler her küresel kurumsal eksikliğin farkına Arjantin ile ilgili bir olay üzerinden mi varmak gerekiyor diye hayıflanabilirler. Ama gelin bakın hadise nasıl oldu?

    Arjantin geçen hafta ödemesi gereken borçlarını zamanında ödeyemedi. Peki, Arjantin hükümeti, borçlarını vadesinde ödenmesi gereken tahvil borcu için gereken parayı tedarik edemediği için mi ödeyemedi? Hayır. Arjantin hükümeti, 2005 ve 2010 yıllarında yapılan yeniden yapılandırma anlaşması ile anlaştığı tahvil sahiplerine gereken ödemeyi yapmak için parayı geçen hafta New York’taki Amerikan bankasına gönderdi. Ancak Arjantin hükümeti anlaşmayı reddeden, redçi tahvil sahiplerine 2001 yılından beri biriken alacaklarını ödemeden, hükümetle anlaşmış olanlara da ödeme yapılamayacağı yönündeki Amerikan mahkemesi kararı nedeniyle, banka gereken ödemeleri yapamadı. Aksi halde banka sorumlu tutulacaktı. Yerel mahkeme, retçilerden yana tavır aldı. Amerikan Anayasa Mahkemesi ise bu konuda karar almamayı seçti ve Arjantin iflas etti. Bir daha not edeyim: Arjantin, anlaştığı tahvil sahiplerine gereken ödemeyi yapmak için gereken parayı Amerikan bankasına gönderdiği halde iflas etmiş sayıldı.

    Şöyle ki Arjantin hükümeti, 2001 yılında ödeyemediği tahvil borçlarını 2005 ve 2010 yıllarında yeniden yapılandırmıştı. Elbette yeniden yapılanma, tahvil sahiplerinin alacaklarının belli bir bölümünün tıraşlanması (haircut)’na razı olması ile sağlanmıştı. 2005 yılında ilk öneri geldiğinde tıraşlanma oranı yüzde 80’leri aşkındı. Bugün bakıldığında efektif olarak o tıraşlanma oranı yüzde 40’lara doğru geriledi. Nasıl oldu? Tahvil sahiplerine Arjantin’in büyüme oranı yıllık yüzde 3,25’i aşarsa, fazladan bir ödeme önerildi. Arjantin’in büyümesi o sözleşmedeki oranı aştı. Tıraş oranı efektif olarak düştü. 2001 yılında ödenmeyen tahvilleri elinde tutanların yüzde 78’i ile 2005 yılında anlaşma sağlanmıştı. Sonra 2010 yılında bu oran yüzde 92’ye çıktı. Ama tahvil sahiplerinin yüzde 8’i haklarının efektif olarak sonradan yüzde 40’lara kadar düşen bir oranda tıraşlanmasını reddetti. İşte bu retçiler, tahvil sahiplerinin yüzde 92’si varılan mutabakata razı olmuşken, Arjantin’i hükmen mağlup ilan ettirdiler. Retçiler, mutabakatçılara ödeme yapılmasını engellediler. Tahvil sözleşmesinin bir bütün olduğunu mahkemede kabul ettirdiler. Arjantin, ödeme yapmak için parası olduğu halde iflas etmiş sayıldı.

    Neden? Mesele, gayet basit bir sebepten, tahvil ve banka kredisi arasındaki farktan kaynaklanıyor. Banka kredisini bir veya birkaç bankadan alıyorsunuz. Geri ödeme zorluğu çektiğinizde onları bir masanın etrafına topluyorsunuz. Arada Amerikan Hazinesi de devreye girebiliyor. Kolay anlaşıyorsunuz.  Ama aynı parayı tahvil ihraç ederek almışsanız, bu defa parayı çok sayıda kişiden ve hepsiyle aynı standart kontratı imzalayarak toplamış oluyorsunuz. Bunların hepsini yeni bir kontrata razı etmeden borçları yeniden yapılandırabilmek teorik olarak mümkün değil. Bir tanesi tıraşlanmaya karşı çıksa yeniden yapılandırma, eşit işlem ilkesi nedeniyle yatar. Mahkeme, işte bu eşit işlem ilkesinden yola çıkarak retçilerin, yani yüzde 92’nin anlaştığı şartlarda bir yeni standart kontratı kabul etmeyenlerin, bir kenara itilemeyeceğine karar vermiş oldu. İlkenin ruhuna uygun bir karar verdi aslında ama sonuç Arjantin için kötü oldu.

    Bana göre bu hikâyede, retçilerin tahvillerinin ucuz fiyata bir dizi akbaba fonu tarafından toplamış olması bir ayrıntı olarak ele alınmalı. Burada önemli husus, Amerikan mahkemelerinin verdiği kararlarla artık bir küresel icra iflas düzeni ihtiyacının ortaya çıkmış olmasıdır. Bunun altını çizmek gerekir. Hâlbuki benzer bir işlev görecek olan Ülke Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Mekanizması (Sovereign Debt Restructuring Mechanism-SDRM), IMF öncülüğünde, tam da Arjantin için, 2003 yılında gündeme getirilmişti. O gün, Amerikan Hazinesi buna karşı çıkarak, çözümün piyasalarda, gönüllü katılımla, bulunmasını istemişti. Amerikan mahkemelerinin kararları ile tam 11 yıl sonra aynı noktaya geri dönmüş olduk. Bundan böyle gönüllü borç yeniden yapılandırması yapmak daha bir zorlaşmış oldu. Şimdi yeni bir küresel icra iflas sistemine ihtiyacımız var. Bu da bana sorarsanız başka bir G20 konusu.

    Sistemik bir eksikliği daha yine Arjantin sayesinde görmüş olduk. Arjantinliler tasarımında söz sahibi olmadıkları bir sistemin, bir eksikliği nedeniyle bir bedel ödeyecekler. Üstelik bu, Arjantin’in ödediği ilk bedel de olmayacak. 1913 yılında Arjantin’in kişi başına geliri, Fransa, Almanya, İspanya ve İngiltere’den daha yüksekti. Buenos Aires, Latin Amerika’nın Paris’i diye anılırdı. Sonra 1930 buhranı oldu. Arjantin’de darbeler devri başladı. 1946’da Peron iktidara geldi. 1950’de Arjantin’in kişi başına geliri, gelişmiş ülkelerin yüzde 84’üne geriledi. 1973’te yüzde 65’e, 1987’de yüzde 43’e indi. Arada hep darbeler vardı. Sonra 1991 yılında oranın Özal’ı Domingo Cavallo, bir başka Peronistin, Menem’in başkanlığı döneminde işin başına geldi. İşler tersine döner gibi oldu. On yıl sonra 2001’de devran döndü, Fed faiz artırdı. Dışarıdan gelen paraya en çok ihtiyaç duyan Arjantin de Türkiye gibi zor duruma düştü. Aynı kriz dalgası hem onları hem de bizi vurdu. Arjantin borçlarını ödeyemedi. Türkiye ödedi. Arjantin ödeyemediği 2001 borçları nedeniyle bugün iflas etmiş sayıldı.

    İki rakam daha vereyim. 1980 yılında Türkiye’de kişi başına milli gelir Arjantin’in yarısıydı. 1992’de de durum değişmedi. 2002 yılında, Arjantin milli geliri hızla daraldı. Türkiye ile Arjantin’in kişi başına milli geliri eşitlendi. 2013 yılı itibariyle Türkiye’de kişi başına gelir, Arjantin’in yüzde 75’ine geriledi. Son on yılda, Nestor ve Christina Kircher dönemlerinde Arjantin, Türkiye’den daha iyi bir performans sergiledi. 2001’de kaybettiğinin bir bölümünü geri aldı.

    Şimdi Arjantin’in milli geliri yine küçülecek. Arjantin yine bedel ödeyecek. Neden? Bugün yine merkezde faiz artırımına gidilen bir dönemin başındayız. Kim en çok etkilenir? Yabancının tasarrufuna en çok muhtaç olanlar elbette. Türkiye, yabancının tasarrufuna en çok muhtaç olan ülkeler listesinin başındadır. Arjantin, bu kararla fırtınaya kötü şartlarda girmektedir. Ama Arjantin asla Türkiye kadar kırılgan değildir.

    Yapılan araştırmalar, Türklerin yabancılara hiç güvenmediğini gösteriyor. Madem güvenmiyoruz, neden hep onların bizi finanse edeceğine dair sarsılmaz bir inancımız var? Ortada bir problem var.

     

    Bu köşe yazısı 07.08.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır