TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bu günlerde ABD-Çin ilişkileri ilginç bir seyir izliyor. Siyasi tartışmalar bir yana ilişkinin ekonomik yönü oldukça karmaşık. İki ülke ticaret hacmi neredeyse 500 milyar dolara ulaştı. Buna rağmen istihbarat örgütlerini de arkalarına alarak küresel ticaretin kuralları ve araçları konusunda kıran kırana bir mücadele yürütüyorlar.
Hikâye 1986 yılında Çin’in küresel ekonomiye açılmasıyla başlıyor. Dört Çinli bilim insanı ülkenin Batı ekonomileriyle rekabet edebilmesi için mutlaka bilim ve yüksek teknolojiye büyük ölçekli yatırım yapılması gerektiğini belirten bir mektup kaleme alıyorlar. (Meşhur 863 Programı) Aksi takdirde açığın asla kapanmayacağına dikkat çekiliyor.
Tavsiyeyi dikkate alan siyasiler bunu devlet politikası haline getirdiler ve sıkı sıkıya uyguladılar.
Acelesi olan Çinli ne yapar?
Acelesi olan Çinliler teknolojik açığı kapatmanın iki yolunun olduğunu kısa sürede keşfettiler. Sıfırdan başlamak. Ya da rızasına bakmaksızın teknolojiye sahip olandan bunu bir şekilde ele geçirmek.
Birinci yol, zaman, insan, zihinsel dönüşüm ve maddi sermaye demekti. İkinci yol ise daha elverişli ve avantajlı görünüyordu. Çünkü bilgisayar teknolojisi, internet, kablosuz erişim, bilgi transferindeki kolaylıklar yeni fırsat alanları açmıştı. İyi haber, dijital dünyanın henüz ortak hukuk ve ahlak kuralları da yoktu.
Çin, özel sektörü destekleme kararını, tek parti modeli ve politik kültürüyle birleştirerek devlet politikasına dönüştürdü. Çin Halk Ordusu ve şirketler birlikte her cephe de saldırıya geçtiler. Özellikle savunma, silah, uzay, iletişim, ileri teknoloji gibi stratejik sektörlerde çalışan Batılı şirketler hedef alındı.
Öncelikli hedef, planları, verilerini ele geçirmek, teknik, mali ve ticari sırlara ulaşmaktı. Elde edilen “ganimet” piyasada avantaj sağlayacak şekilde Çin özel sektörünün emrine verildi. Devlet gücüyle desteklenen ve yönetilen “dijital casusluk” bir süre sonra diplomatik ve güvenlik alanında sorun yaratmaya başladı.
ABD, 2014 yılında Ar-Ge için 465 milyar dolar harcamayı öngörürken, Çin 284, Japonya 165 ve Almanya 92 milyar dolar harcayacak. Konuyla ilgili bir Amerikalı tabloyu şu şekilde tanımlıyor. “Bizim kadın ve erkeklerimiz yenlik için zamanlarını laboratuvarlarda harcarken, Çinliler ise zamanlarını bunu çalmak için harcıyorlar.”
İstihbarat savaşı
Başta ABD olmak üzere Batılı devletler Çin’in tutumundan rahatsızlar. Bir yandan dijital istihbaratı etkisiz kılmak için “fikri mülkiyet” haklarını koruma altına alarak gidişata bir düzen getirmeye çalışıyor. Öte yandan da Çin’i baskılamak amacıyla operasyonlarda rol alan Çin Halk Ordusu mensuplarını ve birliklerini çeşitli şekillerde afişe ediyorlar. FBI psikolojik savaş amaçlı arama kararı çıkartıyor.
Çin ise ABD’yi ikiyüzlülükle suçluyor. Çin’e göre “ABD, fikri mülkiyete kutsallık atfederek kendi kapitalist ekonomisini bunun etrafında yapılandırıyor. Neyin yasal, neyin yasal olmadığına tek başına karar vermek istiyor.”
Anlaşılan savaş farklı cephelerde ve araçlarla daha uzun süre devam edecek. Bizim durumumuz daha ilginç. Küreselleşen dünyada biz savaşla ilgilenmiyor olsak da savaş bizimle her cephede ilgilenmeye devam edecek.
Bu köşe yazısı 23.05.2014 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024