Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Arsa rantı ne zaman haramdır?

    Güven Sak, Dr.17 Aralık 2013 - Okunma Sayısı: 2410

    Dün, Turgut Bey'in dağıttığı arsa rantı helaldi, milyonlara dağılıyordu. Kapsayıcıydı. Bugün öyle değil.

    Taksim Meydanı sözde yaya bölgesi haline geldi. Yaya bölgesi deyince aklınıza ne geliyor? Sanki yayalar için bir nevi hoş bir iş yapılmış oluyor. Bir nevi “Bakın bu alanı biz doğrudan size ayırdık, artık burada araba filan olmayacak. İstediğiniz gibi gülün oynayın, hayatın tadını çıkartın” durumu. Ben size söyleyeyim: Siz öyle sanın. Neden mi? Gelin anlatayım.

    Aslında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş birkaç kere “Siz şimdi öyle göründüğüne bakmayın. Biz orayı daha ağaçlandıracağız. Kenar süsü yapacağız. Üstüne cila da çekeceğiz” filan derken şüphelenmeliydim. Şüphelenmemişim. Sonra yazılanlara da bakmamışım. Taksim sözde yaya bölgesi düzenlemesini gördüğümden beri epeydir aklımda. Daha fazla aklımda kalmasın. Artık söyleyeyim: Meğer İstanbul ne kadar çirkinmiş! Taksim sözde yaya bölgesi düzenlemesi İstanbul’u son altmış yıldır ne kadar çirkinleştirdiğimizi ortaya çıkardı. Bütün o arabalar, araçlar içinde belli olmuyormuş. Meğer bütün o yollar, arabalar, ağaçlar bir nevi makyaj olup o çirkinliği örtüyormuş. Şimdi meydan dümdüz beton oldu. Makyaj aktı. Yüz göründü. Meğer çok çirkinmiş! Meğer Taksim Meydanı’nın Anadolu’daki herhangi bir şehir meydanından hiçbir farkı yokmuş. Bütün o bin yıllık tarih filan hikâyeymiş. Yol kenarında ola ola dizi dizi Laz müteahhit apartmanı varmış. Başka bir şey de yokmuş. Benim bu düzenlemeden ilk izlenimim budur.

    Peki, neden böyle? İç göçten herhalde. İç göç düne kadar Türkiye’nin en büyük sosyal içerme mekanizmasıydı. Ben doğduğumda 1960’ların başında Türklerin yüzde 30’u kentlerde yaşıyordu. Şimdi bu oran yüzde 75’i aştı. Gelenlere toprak dağıttık. Ranttan pay verdik. Dün rant dağıtımı kapsayıcıydı. Kentsel rantı, kente göç eden yüz binlerce, milyonlarca köylü arasında pay ediyorduk. Herkes kısmetine düşeni alıyordu. İstanbul’un taşı toprağı tam da bu nedenle altındı. Şimdi ise kentsel rant dağıtımı kapsayıcı değil, dışlayıcı bir biçimde cereyan ediyor. Şimdi daha önce dağıtılan arazinin emsali ile oynuyoruz. Rant dün milyonlar arasında pay ediliyordu. Şimdi beş kişiyi aşamıyor. Dün ranttan pay alanlar yoksuldu. Bugün ranttan faydalanacak olanın, emsali artan arazi üzerine plaza dikebilmek için bankadan kredi alabilecek bir gücünün de olması lazım. Geçenlerde “Faiz rantı haram da arsa rantı helal mi” diye sormuştum. Dün, Turgut Bey’in dağıttığı arsa rantı helaldi, milyonlara dağılıyordu. Kapsayıcıydı. Bugün öyle değil.

    Peki, Taksim Meydanı’nın Anadolu’nun herhangi bir kent meydanına benzemesi, Anadolu’nun suçu mudur? Hayır. Anadolu için kent her zaman için İstanbul’du. Medeniyet her zaman İstanbul’da olanın taşrada da olmasıydı. Otuz yıl kadar önce Alanya’da sohbet sırasında masadakilerden birinin “Alanya da çok gelişti. Medenileşti. Kocaman kocaman apartmanlar yapıldı. Aynı İstanbul gibi oldu” deyişini hiç unutmadım. Medeniyet telakkiniz bu İstanbul’sa, vay halinize tabii ki. Demem şudur: İstanbul iç göçler nedeniyle taşraya benzemedi. Geleneksiz muhafazakârlar İstanbul’u bu hale getirip, tarihe ‘birkaç çanak çömlek’ muamelesi yaptığı için o taşra da öyle oldu. Hâlâ da öyle devam ediyor.

    Peki, neden sözde yaya bölgesi? Ben Taksim Meydanı düzenlemesini yapanın, yalnızca trafik daha hızlı aksın diye tedbir aldığını düşünüyorum. Herkes, trafik Taksim’in altından daha hızlı nasıl akar diye düşündüğü için yayaların Taksim’e nasıl daha rahat akabileceği üzerine daha kimse düşünmemiş gibi duruyor. Taksim yaya bölgesi, çevresine rahatça bağlanamıyor. Taksim’de otomobil lobisi yine yayaları yenmiş gibi duruyor. Taksim’in altındaki yolları tasarlamak için harcanan zamanı yine yaya bölgesine harcamamışız. Yayaların meydana çıkabileceği kaldırımları genişletmek yerine daha da daraltmışız. Kalbi büyütmüş gibi yapıp, kalbe giden damarları tıkamışız aslında.

    Peki, bir işe yarar mı? Trafik daha hızlı akar mı? Hayır. Yeni yol açmak, trafik tıkanıklığını gidermez. Yeni yol yalnızca tıkanıklık getirir. Orası akar bu sefer burası tıkanır. Tıkanıklığı aşmanın yolu yeni yol değildir. Bize yeni bir şehircilik anlayışı ve çocuk dostu şehirler gerekmektedir. Belediye seçimleri gelirken anlatacağım.


    Bu köşe yazısı 17.12.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır