Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Madem daha eşitiz, neden daha mutlu değiliz?

    Güven Sak, Dr.29 Kasım 2013 - Okunma Sayısı: 1858

    OECD ülkeleri arasında gelir dağılımındaki eşitsizliği en hızlı azaltan iki ülkeden biri Türkiye. Ama yaşam memnuniyeti sıralamasında Türkiye birdenbire öne fırlamıyor.

    Son yirmi beş yılda OECD ülkeleri arasında iki ülkede gelir dağılımındaki eşitsizlik belirgin bir biçimde azaldı: Türkiye ve Yunanistan. Yanlış anlamayın. Türkiye gelir dağılımındaki adaletsizlik açısından bakarsanız 36 ülke arasında 30’uncu sırada yer alıyor. Listenin hâlâ en dibindeyiz. Ama göreli olarak bakıldığında, 1985’ten bugüne gelir dağılımında belirgin bir iyileşme gözlemleniyor. En düşük yüzde 10’luk gelir dilimi ile en yüksek yüzde 10’luk gelir dilimi arasındaki uçurum son yirmi beş yılda azaldı. Ama en çok da bu son on yılda azaldı. 1990’ların ortasında en zengin ve en yoksul arasındaki gelir uçurumu 22 kattı. 2000’lerin ortasında gelir farkı 17 kata indi. Şimdilerde 14 kata geriledi. Elbette 14 kat da yüksek. Yunanistan’da aynı dönemde 10 kat olan fark, 2000’lerin ortasında 8,5’e indi. Şimdilerde ise 7,4 civarında. Neymiş? Türkiye gelir adaleti açısından mesafe almış. Ama Yunanistan daha da fazla mesafe almış. Bizde en yoksulla en zengin arasında 14 kat fark var, Yunanistan’da yalnızca 7 kat fark var. Başladığımızda aradaki fark 20’ye 10’muş. O gün de yarı yarıya, bugün de yarı yarıya. Değişen bir şey yok yani. Türkiye’yi Türkiye’yle kıyaslarsanız vaziyet fevkalade duruyor. Türkiye’yi Yunanistan’la kıyaslarsanız, değişen pek bir şey yok.

    OECD ülkeleri arasında gelir dağılımındaki eşitsizliği en hızlı azaltan iki ülkeden biri Türkiye. Aynı OECD ülkeleri arasında yaşam memnuniyeti sıralamasında Türkiye birdenbire öne fırlamıyor. OECD’deki 36 ülke arasında Türkiye 33, Yunanistan ise 34’üncü sırada yer alıyor. Haydi diyelim ki, Yunanistan’da ekonomik kriz var. İşsizlik aldı başını gitti. İşin ne zaman sona ereceği, Yunanistan’ın bundan sonra ne iş yapacağı daha tam belli değil. Peki, ya bize ne oluyor? Madem artık daha eşitiz, neden halimizden daha fazla memnun değiliz? Bir iyileşme söz konusuysa, niye hayatından memnun olan ülkeler listesinin en dibinde yer alıyoruz? Ben beş faktörün önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi, zaman içinde hepimizin ihtiyaç listesi giderek kabarıyor. Peki, liste neden giderek kabarıyor? İşte ikinci husus burada devreye giriyor: Türkiye dünyanın ayrılmaz bir parçası haline geldikçe, biz dış dünyada neler olup bittiğini anında takip edebildikçe, dışarıya mal satıp oraları gördükçe, ihtiyaç listemiz kabarıyor. Türkiye, dünyanın ayrılmaz bir parçası haline geldikçe, Türkiye’yi geçmişteki Türkiye ile kıyaslamak imkânsız hale geliyor. Üçüncüsü, ihtiyaç listesi yalnızca tüketim sepetinin içeriğinde olmuyor, temel hak ve özgürlük talebi açısından da oluyor. Orada da normal olanı artık herkes öğreniveriyor. Dördüncüsü, Gezi hadisesinde somutlaşan yeni siyaset talebi de tam buradan çıkıyor: Yöneticilerimizi bize hizmet etsinler diye seçiyoruz, bize hükmetsinler diye değil. Turgut Bey’in ekonomik dönüşüm programı, Türkiye’nin siyasetini de dönüştürmeye devam ediyor. Bu da beşinci tespit. Bunu engelleyebilmek mümkün mü? Hayır.

    Biz Turgut Bey’den önce Türkiye’yi hep Türkiye’yle kıyaslamaya alışıktık. Türkiye dünyanın ayrılmaz bir parçası oldukça, bunun manasız olduğunu öğrendik. Ben doğduğumda, Bursa’da dedemin evinde daha çamaşır makinesi yoktu. Eve telefon bağlatabilmek bir nevi imtiyazdı. Geçtim renklisinden daha siyah beyaz televizyon yayını bile yoktu. Sekiz yaşımdan önce televizyon görmüşlüğüm bile yoktur. Uzatmayayım. Çamaşırların elle yıkandığı devirde çamaşır için bir gün ayırmak gerekirdi. Sonra merdaneli çamaşır makineleri çıktı. 1980’lerin başında her yerde onlardan vardı. Artık çamaşır için bir tam gün gerekmiyordu ama yine de çamaşır için bir gün ayırmakta fayda vardı. Ben hatırlıyorum makine çalışınca sallana sallana banyodan antreye doğru hareket ederdi. Öyle günlerdi. Şimdi Türkiye artık otomatik çamaşır makinesi üretiyor. Otomatik çamaşır makinelerini satın alabilmek bugün düne göre daha kolay. Dünyada 7 milyar insan yaşıyor. Hans Rossling geçenlerde bunların yalnızca 2 milyarının çamaşır makinesi sahibi olduğunu anlatıyordu. Kalan 5 milyar daha bu sihirli aletle tanışmamış durumda. Ama hepsi böyle bir alet olduğunu biliyor. Şimdi söyleyin: Bu 5 milyar insanı çamaşır makinesi rüyası görmekten alıkoyabilir misiniz? Hele de diş fırçasından çok cep telefonunun olduğu bir dünyada. Oylarını kendilerine çamaşır makinesi getirene vermezler mi? Verirler. İşte öyle.

    Zaman değişiyor. Lüks ve ihtiyaç kavramları da. Bu kavramları doğru okumadan, zamanın ruhunu anlamak mümkün olmuyor.

     

    Bu köşe yazısı 29.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır