Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye artık daha mı adil?

    Güven Sak, Dr.26 Kasım 2013 - Okunma Sayısı: 1352

    Türkiye, Kore ve Mısır 1960'larda aynı kişi başına milli gelir düzeyindeydi. Şimdi ne yapalım? Kore'ye bakıp eziklik mi duyalım, Mısır'a bakıp sevinelim mi?

    Türkiye son on yılda yüzde 62 büyüdü. Türkiye’ye bir yarım Türkiye’den daha fazlası eklendi. Rakamlar öyle söylüyor. Peki, bu büyümeden toplumun bütün kesimleri aynı oranda faydalandı mı? Büyüme süreci kapsayıcı mıydı, dışlayıcı mıydı? Yoksulluk bu arada arttı mı, azaldı mı? Türkiye artık daha mı adil? Soruyu nasıl sorduğunuz, bulacağınız cevaplar açısından önemli. Bugün Dünya Bankası Türkiye Ofisi Direktörü Martin Raiser’in geçenlerde Dünya Bankası blog’unda çıkan yazısına dikkatinizi çekeyim müsaadenizle. Martin Raiser Türkiye’nin son on yıldaki büyüme sürecinin kapsayıcı olduğunu düşünüyor. Rakamlara bakarsanız evet, Türkiye artık gelir dağılımının daha adil olduğu bir ülke. Ama hâlâ Güney Kore kadar olamadık. Onu da not edeyim. Gelin konuya bir giriş yapayım. Birkaç noktanın altını çizeyim.

    Önce birkaç tespit yaparak başlayayım. Birincisi, son on yılda dünyada gelir dağılımı hızlı bir biçimde düzelmeye başladı. Ortada küresel bir eğilim var. Önce onun altını çizeyim. Burada tek başına bir Çin etkisinden bile söz edebilmek mümkün. Çin büyürken on yıldan fazla bir süredir, her yıl, yaklaşık 30 milyon kişi tarımdan sanayiye geçti. Bir nevi, her yıl dünyaya orta büyüklükte bir yeni sanayi ülkesi eklendi. Çin düzeldikçe, yoksulluktan kurtulanların sayısı hızla arttı. Hesaplamalara göre 1980’den bu yana 600 milyon Çinlinin geliri fakirlik sınırlarının üzerine çıktı. Ayrıca Çin etkisi ile tüm dünyada imalat sanayi mallarında fiyatlar düşüşe geçti. Pek çok mal yoksullar için daha kolay tüketilir oldu. Harcama sepetinin maliyeti azaldı. İkincisi, Türkiye’de de son on yılda gelir dağılımını eskisine nazaran düzeltecek yapısal bir eğilim devreye girdi. Türkiye’nin bütçe politikalarından gelen yeniden dağıtıcı etki de belirleyici oldu. Son on yılda, toplumun en yüksek gelirli ve de tasarruf edebilen en üst yüzde 20’lik dilimine aktarılan faiz harcamaları bütçesi, mali disipline yönelik tedbirler nedeniyle ciddi biçimde küçüldü. Bunun yerine daha alt gelir dilimlerine kaynak aktarımını hedefleyen personel harcamaları ile eğitim ve sağlık harcamaları arttı. IMF programı ile uyumlu olarak sürdürülen mali disiplin politikası memlekette gelir dağılımını düzeltti. Siz popülistlerin dediklerine bakmayın, böyle oldu. Hükümetin mali disiplin hedefine bağlılığı ve de yeniden dağıtımda yoksul kesimlerin hizmete erişimini kolaylaştırması gelir dağılımının göreli düzelmesine olumlu katkı yaptı. Burada eğitim ve sağlıktaki fecaat ayrı, erişim imkânı ve artan bütçe ayrı hususlar altını çizeyim. Üçüncüsü, dünya ülkeleri arasında bakıldığında son on yılda en başarılı performansı gösteren ülkelerden biri de Türkiye oldu. İsteyen gelir eşitsizliğini gösteren gini katsayısının son on yılda farklı ülkelerde ne kadar değiştiğine bakabilir. Türkiye olumlu tarafta yer alıyor. Not edilmeli. Dördüncüsü, bu iyileşmeye rağmen Türkiye gelir dağılımındaki adalette halen OECD ortalamasına yaklaşamadı. Avrupa ortalamasının da altında kaldık. Norveç’ten kötüyüz. Kore’den kötüyüz. Brezilya’dan iyiyiz ama. Beşincisi, çocuk yoksulluğunda önde olmamız ise daha yapılacak çok iş, gidilecek çok yol olduğuna işaret ediyor.

    Ben Dünya Bankası Türkiye Ofisi Direktörü Sayın Martin Raiser’in blog yazısını işte bu duygu ve düşüncelerle okudum. 2006-2011 yılları arasında toplumun en alt yüzde 40’lık gelir dilimindekilerin hissettiği büyüme oranı ile ülkenin büyüme oranının örtüşmesinin olumlu olduğunun altını çiziyordu. Bence asıl vurguladığı nokta ise şuydu: Türkiye, gelir dağılımı adaletinde kendisini OECD ve AB ülkeleri ile kıyasladığı için mutsuz oluyordu. Halbuki kıyaslama gelişmekte olan ülkelerle yapılsa, bardağın dolu olan kısmı da görülebilirdi. Ben bu blog yazısının hayırlı bir tartışmaya vesile olmasını bekliyorum. Türkiye’nin gelişmekte olan ülkelerle kıyaslanması önerisi elbette yerinde.

    Ama nedense ben böyle olduğunda önce hep “Kore ne olmuş” diye merak ediyorum. Türkiye, Kore ve Mısır 1960’larda aynı kişi başına milli gelir düzeyindeydi. Şimdi ne yapalım? Kore’ye bakıp eziklik mi duyalım, Mısır’a bakıp sevinelim mi? Ne dersiniz?

    Merak etmeyin bu iş burada kalmaz. Daha “Rant olmadan zenginlik olmaz” konusuna gireceğim.


    Bu köşe yazısı 26.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır