Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye bir Uruguay olamadı

    Güven Sak, Dr.19 Kasım 2013 - Okunma Sayısı: 1264

    İyi yönetilen ülkelerde kararlar başkentlerinde verilir. Diğerlerinde ise kararları başka başkentler verir.

    Bu aralar dünyada bütün ekonomiler yavaşlıyor. IMF küresel büyüme tahminlerini sürekli aşağıya doğru revize ediyor. Dünyada bütün ekonomiler yavaşlıyor. Ama bazı ülkeler diğer ülkelere göre daha tehlikeli bir biçimde yavaşlıyor. Çin ekonomisi yavaşlıyor. Büyüme oranı yüzde 7’lere düştü. Çin hızlı büyürken, dış ticaret fazlası yüzde 10’lardaydı. O da hızla azaldı, yüzde 2’lere düştü. Türkiye ekonomisi de yavaşlıyor. Büyüme oranımız yüzde 10’dan yüzde 3’lere düştü. Cari işlemler açığımız ise milli gelirin yüzde 10’undan, ine ine yüzde 8’ine indi. Çin dış fazla ile büyüyor, biz dış açık ile büyüyoruz. Çin azıcık yavaşlıyor, dış fazlası hızla dengeye geliyor. Biz hızla yavaşlıyoruz, dış açığımız bir türlü dengelenemiyor. Büyüme hızla azalıp, cari işlemler açığı yukarılarda asılı kalıyorsa, cari işlemler açığının finansmanı daha büyük bir problem haline geliyor.

    İşte biz şimdilerde tam bu noktada kredi kartına taksit sayısını sınırlandırmayı tartışıyoruz. Kredi kartına taksit sayısının sınırlandırılması tartışmasını izliyor musunuz? Ben büyük bir zevkle takip ediyorum. Konu perakende sektörünün önümüzdeki dönem performansı açısından da önem taşıyor. Bir yanda sektörden yükselen senet sepete geri mi döneceğiz kaygısı, öteki tarafta ise bankalar artık tüketime değil de üretime kredi versin yaklaşımı var. Nereden çıktı bu tartışma? İşte tam da yukarıdaki çerçeveden.

    Hatırlatayım. Bu yıl Orta Vadeli Program açıklanırken, tüketimi kısma yönünde bir dizi sıra dışı önlemin gündeme gelebileceğinin altı çizilmişti. Kredi kartına taksit sayısının sınırlandırılması ve kredi kartı borçları ile gelir arasındaki ilişkinin tesis edilmesi yönündeki çabalar bundan sonra başladı. Bir süre önce, bütün bu çerçeve ile uyumlu bir biçimde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), bankalar biraz da tüketimi değil, üretimi desteklesin havasında önlemler açıkladı. Geçen hafta sonu, Cem Boyner ise sektörden yükselen şikâyeti “Senet sepete geri mi dönelim?” diyerek dile getirdi. Kişilerin geliri ile borçlanabilecekleri tutar arasındaki ilişkinin sağlanması çabasına bir itiraz yoktu açıklamada. Perakende sektöründen yükselen şikâyet, konjonktürel olarak alınacak tedbirin, sistemin işleyen mekanizmalarına zarar vermesinin önlenmesiydi.

    O vakit şöyle sormak gerekiyor? Kredi kartına taksit sayısını sınırlandırdığımızda ya da taksit yapılabilecek malların pozitif ya da negatif listesini yayımladığımızda Türkiye ekonomisi tehlike sınırından uzaklaşacak mı? Bana kalırsa hayır. O zaman neden konjonktürel gelişmeler için sistemin temel parametreleri ile oynuyoruz? Asıl işlevsel olan politika parametresi ile oynayamadığımız için, yine bana kalırsa. “Faiz oranı artar-likidite azalır-borçlanmak pahalılaşır-tüketim azalır” kanalını işletemeyince, ek tedbirler almayı anlarım. BDDK birtakım oranlarla oynar, borçlanmayı pahalılaştırmak için ek tedbirler alınır. Ama yalnızca ek tedbirlere yüklenip, işin aslını ihmal etmeyi anlamakta doğrusu zorluk çekiyorum. Ayrıca ben kısa vadede bütçe politikası dışında yurtiçi tasarrufları toparlayacak bir başka mekanizmaya da sahip olmadığımızı düşünüyorum. İşin aslına müdahale edemeyince, memlekette işleyen birtakım mekanizmaları bozarak, tedbir alıyormuş gibi yapmayı ise anlamıyorum. Okul sistemine müdahale edemiyoruz, iğreti bir dengede de olsa, zaten işleyen dershanelerle oynuyoruz. Borçlanmayı normal yoldan zorlaştıramıyoruz, iğreti bir dengede de olsa, zaten işleyen kredi kartına taksit sistemi ile oynuyoruz.

    Dani Rodrik’in son yazısını okudunuz mu? Türkiye ve Uruguay son dört yılın ortalamasında küresel likidite bolluğu sayesinde benzer oranlarda büyüdü. Uruguay’da büyümenin volatilitesi, Türkiye’de büyümenin volatilitesinin neredeyse yarısı kadar. Burada büyüme büyük zikzaklar çiziyor. Orada çizmiyor. Burada cari işlemler açığı tavanı deliyor, Uruguay’da ise cari işlemler açığı bizdekinin gerisinde. Şimdi soru şudur: Hangi ekonomi daha iyi yönetiliyor? Dışarıdan gelen etki ile aniden genişleyip, aniden daralan Türkiye mi, işi daha dengeli götürmeye çalışan Uruguay mı? İyi yönetilen ülkeler, dengesizlik biriktirmeyen ülkelerdir. İyi yönetilen ülkelerde kararlar başkentlerinde verilir. Diğerlerinde ise kararları başka başkentler verir. Şimdilerde Amerikan Merkez Bankası ne yaparsa, biz yalnızca tepki vereceğiz. Böyledir.


    Bu köşe yazısı 19.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır