Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    On yılda beş eğitim bakanı neyin işaretidir?

    Güven Sak, Dr.01 Kasım 2013 - Okunma Sayısı: 1844

    Peki, eğitim sistemi reformu neden elzemdir? Çünkü mevcut sistem kötüdür. PISA skorları ortadadır.

    Diyeceksiniz ki taktın sen bu on yılda beş eğitim bakanı işine. Ama bakın takan ben değilim. ‘Dünyanın en iyi okul sistemleri nasıl en iyi olmuş’ başlıklı araştırmada, McKinsey tam da bu meseleye takmış. 2007 yılında yapılan çalışmada PISA sınavında büyük ilerleme kaydeden 20 kadar okul sistemini incelemişler, birbiriyle karşılaştırmışlar ve sonunda, eğitim sistemi bak böyle elden geçirilir diye sekiz temel husus saptamışlar. Ve en önemlisi istikrar demişler: Çalışmaya göre bir okul sistemi reformu yaklaşık altı yıl alıyormuş. Başarılı bir reform yapabilen ülkelerde idari sorumlu ortalama altı yıl, siyasi sorumlusu ise ortalama yedi yıl görevde kalıyormuş. İstikrarlı liderlik, reform gündeminin devamlılığını sağlıyormuş. Ben demiyorum, McKinsey çalışması bulgusu böyle diyor. Böyle bakarsanız, Türkiye’de on yılda beş Milli Eğitim bakanı, “Bizim eğitim sistemi reformumuzda devamlılığa filan ihtiyaç yok. Talim Terbiye Kurulu pek de güzel işliyor” demektir. Ve de külliyen yanlıştır. İşin farkında olmamaktır. Türkiye’nin on yıldan fazla süren bir politik istikrar dönemini, eğitim sisteminde dişe dokunur kapsamlı bir değişim gerçekleştiremeden, eğitimin kalitesini arttıramadan geçirmiş olması israfın dikâlâsıdır. Bu istikrar dönemi bir ekonomik krizden sonra geldiyse daha da büyük israftır. Neden mi? Aynı McKinsey araştırmasına göre, 20 sistemden 12’si, bir ekonomik ya da siyasi krizden sonra yenilenmiş de ondan. Gelin size bir anlatayım, siz karar verin. Önce üç tespit yapayım müsaadenizle. Birincisi, memlekette politik istikrar ille de izlenen politikalarda istikrar anlamına gelmez. Sorumluların sürekli değiştiği yerde sürdürülebilir bir politika çerçevesi geliştirilemez. Hele her bakan değişiminde müsteşardan şube müdürüne yeni bir iktidar gelmiş gibi herkesin değiştiği yerde politika istikrarı hiç olmaz. Ankara’da yürütülen Avrupa Birliği (AB) kaynaklı programlarla ilgili bir gözlemimi aktarayım size: AB programları için önce bir çerçeve belirlenir, her bakanlık bir iş yapmaya çalışır. Son dönemde her gelen yeni bakan, eski bakanın tasarladığı çerçeveyi beğenmediği için hibeler bana kalırsa heba olmaktadır. Nokta.

    İkincisi, eğitim reformu, okul sistemi değişikliği, fizikle değil kimyayla alakalıdır. Asla öyle bir günde olmaz. Bu bir sistem işidir. Gelin bakın bir saymaya çalışayım size: Öğretmenlerin teknik becerilerinin arttırılması, müdürlerin yönetim ve müfettişlerin denetim becerilerinin geliştirilmesi, uygulanan politikaların sonuçlarına dair sürekli analiz yapabilmek için veritabanlarının güçlendirilmesi, politika dokümanlarının ve yasal çerçevenin elden geçirilmesi, standartların ve müfredatın yenilenmesi, öğretmen ve müdürlerin performans sisteminin ve maaşlarının yeniden düzenlenmesi. Reform sisteminde ne yoktur? Bu yıl kaç derslik açtık başlıklı o en önemli mesele yoktur. Bizim memlekette performans kriteri bu yıl kaç derslik yaptık ile bu yıl kaç derslik badanalandı arasında bir yerdedir. Okula erişimle eğitime erişim aynı şey midir? Fiziki şartlar elbette önemlidir. Gereklidir ama zinhar yeterli değildir. İşin özü, kimyayla ilgilidir. Bizdeki eksiklik tam da oradadır. İki nokta.

    Üçüncüsü, reformun tamamlanması ve de etkilerini göstermesi altı yıldan fazla alacağına göre bir dizi geçiş dönemi düzenlemesine ihtiyaç vardır. Göçmen politikası ilk akla gelendir. Çocuk yoksulluğunun sosyal hareketliliği engellememesi için, sistemde güçlü bir eğitim kredisi düzenlemesi yapılmalıdır. Geçiş döneminin dershanesiz olmasının mümkün olmadığı kabul edilmeli, kapatma kararı gözden geçirilmelidir. Türkiye’de okullar yerel vergilerle finanse edilmemektedir. Ancak okul sistemimizdeki kontrolsüz özelleştirme, okulları ihtiyaçlarının karşılanması bakımından, doğrudan velilerin maddi katkılarına dayalı hale getirmiştir. Maddi katkı gereği, okulun ısıtılmasından eğitim gereçlerinin karşılanmasına, öğretmen bulunmasından yemeklerin finansmanına her konuyu kapsamaktadır. En kötü özelleştirme bütçe imkânları kesilerek kendiliğinden ve amaç birliği olmaksızın yapılandır. “Bütçeyi kıs, her müdür bildiği gibi eğitimi özelleştirsin” anlayışı okullarda kalite kontrolü imkânını ortadan kaldırmış, iyi ve kötü okul ayrımını sistemin ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Kötüdür. İyi okul, zengin muhitte olandır. Kötü okul ise fakir muhitte olandır. PISA skorları ülkenin her köşesinde hem iyi hem de kötü okullar olduğunu göstermektedir. Hal böyleyken, iyi çocukların çalışarak iyi okullara girmesini zorlaştıracak kararlar almak da israftır. İsraf da haramdır.

    Peki, eğitim sistemi reformu neden elzemdir? Çünkü mevcut sistem kötüdür. PISA skorları ortadadır. Sistemimiz bizim çocukların analitik düşünme kabiliyetlerini yeterince geliştirmemektedir. Bu bir. Teknolojik değişim hayatın temel gerçeğidir. Bu iki. Teknolojik değişim analitik düşünme kabiliyeti yüksek nesiller istemektedir. Bu da üç.

    On yılda beş Milli Eğitim Bakanı 2023 hedeflerinin yolda bulunmuş olduğunun en güzel işaretidir. Bilmem anlatabildim mi?


    Bu köşe yazısı 01.11.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır