Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Yoksa Karatay Diyeti'ne mi başlıyoruz?

    Güven Sak, Dr.25 Ekim 2013 - Okunma Sayısı: 1529

    OVP'de kamu tasarrufları artmamaktadır. Kamu gelirleri az da olsa artarken kamu tasarrufu neden artmaz? Kamu harcamaları arttığı için.

    Geçenlerde “Orta Vadeli Program’ı okudum. Aklımda bir hem yiyelim hem de zayıflayalım televizyon programı tadı kaldı” diye yazdım. Öyle ya, metne göre hem daha fazla harcayıp, iç talebe dayalı olarak büyüyecek hem de daha çok tasarruf edecektik. Sohbetin sonunda, onun için, “Galiba okurken, bir şeyleri kaçırdım. Ben en iyisi bu metni bir daha okuyayım” dedim. Hani kenarda köşede bir reform programı var ama ben mi göremedim kabilinden. Metni yeniden okudum. Bu arada Meclis’teki Gelir Vergisi Kanunu tasarısını gördüm. 2014 yılı bütçe kanunu tasarısı da açıklandı. Onu da okudum. Önce bir reform havası sezinledim ve “Yoksa Karatay Diyeti’ne mi başlıyoruz?” diye yaman meraklandım. Sonunda hesabı yine tutturamadım. Bakın nasıl?

    Türkiye’nin bugünkü iddiası nedir? Orta gelirli bir ülkeden, yüksek gelirli bir ülkeye dönüşmektir. 2023 hedeflerinin manası budur. Bu süreçte Türkiye’nin bence üç temel engeli var. Birinci engel, çocuklarımızı çağın gerektirdiği teknik becerilerle donatmaktan uzak Milli Eğitim sistemimiz. İkincisi, hak aramayı imkânsız hale getiren, zorbalığı cezasız bırakan hukuk sistemimiz. Üçüncüsü Türkiye ekonomisinin parlak performansına asla yakışmayan ‘Üçüncü Dünya Ülkeleri’ne benzeyen bütçe yapımız. Bunlar oldukça ne yapsanız yarım kalır. İlk ikisini bugün unutalım. Bütçeye bakalım. Bütçe gelirlerinin yaklaşık dörtte birinin doğrudan vergilerden gelmesini bekliyoruz. Hedeflediğimiz yüksek gelirli ülkelerde bu oran yüzde 70’ler düzeyinde, orta gelirli ülkeler kategorisinde ise yüzde 50 civarında. Türkiye, yüzde 25 ile düşük gelirli ülkeler ortalamasını ancak tutturuyor. Nedir? Türkiye ekonomisi birinci dünyaya aitken, memleketin maliyesi üçüncü dünyada kalmıştır.

    Tam bunları düşünürken bir dostum, Meclis’te beklemekte olan Gelir Vergisi Kanunu tasarısına dikkatimi çekti. Acaba o zaman mı ilk kez “Yoksa devletimiz ‘Karatay Diyeti’ne mi başlıyor?” diye düşündüm. O zaman mı yoksa Sayın Mehmet Şimşek’in bütçe tasarısını kamuoyuna açıklarken “Kamu personel sayısında geçmiş yıllarda yıllık yüzde 20’lere varan artışları artık sınırlandıracağız” dediğini duyduğumda mı? Tam olarak bilemiyorum. Ama aklıma takıldı doğrusu. Aslında hem yemeye devam edip hem de zayıflamaya başlamak mümkün. Bunun yolu yaşam biçimimizi değiştirecek bir yeni diyete girmek. Karatay Diyeti işe yarıyor. İlkeler basit: Glisemik endeksi yüksek olup, hemen şekere dönüşen besinlerden uzak durmak, sanayi ürünlerine değil doğal besinlere yönelmek ve de yaşam biçiminizi değiştirerek daha fazla hareket etmek gerekiyor. Mesela kamu personelini şişirmek aynı glisemik endeksi yüksek besinler gibi. Hemen kanda şekere dönüşüp, siyasete gereken enerjiyi aktarıyor. Vücudunuzun yağ depoları yedek enerji kaynağı olarak kenarda beklemeye devam ederken, kan şekeriniz size gereken enerjiyi sağlayıverir. Ekonomiyi hantallaştırırsınız ama gelen seçimi kesin kazanırsınız. Son üç yıldır, kamu personeli sayısının iki haneli artışı boşuna değil. Gerçi OVP’de yoktu ama Sayın Bakan 2014 için “Artışa sınır koyacağız” dedi. Galiba ilk olarak bütçeye bakarken, umutlandım bu diyet işinden.

    Sonra Gelir Vergisi Kanunu (GVK) tasarısını okudum. Kentsel rantlar, gelir vergisi kapsamına alınıyordu. İnşaat işinden elde edilen gelirler vergi kapsamına alınmaya çalışılıyordu. Kira gelirlerini daha iyi nasıl vergilendiririm endişesi vardı. Aynı zamanda, hisse senedi değer artış kazançları ile ilgili istisnalar da daraltılıyordu. İçeriği tartışılır ama bu tasarı yapısal reform tasarısı. Neye benziyor? ‘Karatay Diyeti’nin özü yaşam biçimini değiştirerek, hareketi öne almaktır. Bütçenin gelir yapısını kalıcı biçimde değiştirmek, doğrudan vergilerin bütçe gelirleri içindeki payını arttırmayı hedeflemek, yapısal bir karardır. Yaşam biçimi değişikliğidir. Biz bundan önce 2001 ve 2002’de zor bir diyet yapıp, fazla kiloları atmıştık. Arada yaşam biçimimizi değiştirecek ikinci nesil reformları tamamlayamadığımız için şimdi yeniden kilo aldık ve hantallaştık. Bugün ancak bir yaşam biçimi değişikliği ile yüksek gelirli bir ülke konumuna yükselebiliriz. Başkası olmaz.

    Beni şaşırtan GVK taslağındaki yaşam biçimi değişikliği iradesinin olumlu sonucunun ne OVP’de ne de bütçede güçlü bir biçimde görünmemesidir. OVP’de kamu tasarrufları artmamaktadır. Kamu gelirleri az da olsa artarken kamu tasarrufu neden artmaz? Kamu harcamaları arttığı için. Ben baktım ama bu aritmetiği bir türlü tutturamadım. Kamu tasarrufu artmıyor. Özel tasarruf artıyor. Özel ve kamu harcamaları artıyor. Peki, o zaman cari işlemler açığı nasıl düşüyor? Olmuyor işte tutmuyor. Kısacası devletimiz ya şu ‘Karatay Diyeti’ni tam yapsın ya da hem baklavaları, rakıları götürüp hem de nasıl sağlıklı hale geleceğini daha iyi bir açıklasın bize.


    Bu köşe yazısı 25.10.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır