Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Potansiyel büyüme oranımızın düştüğüne dair bir kanıt mı?

    Fatih Özatay, Dr.10 Eylül 2013 - Okunma Sayısı: 1708

    Finansman olanağı kısa bir süreliğine azaldı diye, cari açığımız da kısa bir dönem azalıp tekrar normal düzeyine yükselmeyebilir.

    Dün temmuz ayı sanayi üretim verisi açıklandı. Bugün ise ikinci çeyreğin milli gelirini öğreneceğiz. İçinde bulunduğumuz finansal gerginlik ortamı dikkate alındığında, bu verilerin önümüzdeki döneme ilişkin pek fazla ışık tutmayacaklarını söylemek mümkün. Zira mevcut faiz ve kur hareketleri ile dış finansman olanaklarındaki değişikliklerin milli gelir üzerindeki etkileri gecikmeli olarak ortaya çıkacak.

    Milli gelir değerlendirmesini daha sonraya bırakarak, bugün nicedir zihnimi kurcalayan ve başlığa soru olarak taşıdığım bir olası gelişmeye geri dönmek istiyorum. ‘Geri dönmek’ diyorum; zira bir aralar değinmiştim. Yeniden ele almamın nedeni temmuz ayında yayımlanan bir çalışma. Merkez Bankası’nın iki değerli araştırmacısı Hakan Kara ve Çağrı Sarıkaya tarafından kaleme alınan ‘Konjonktürel etkilerden arındırılmış cari açık’ çalışmasından söz ediyorum. Merkez Bankası web sayfasının ‘yayınlar’ başlığı altından ulaşmak mümkün.
    Bu çalışmada cari işlemler açığı iki kısma ayrılıyor: ‘Yapısal cari açık’ ve ‘çevrimsel (konjonktürel) cari açık’. Yapısal cari açık; iç talep, dış talep ve dış ticaret fiyatları uzun dönemli değerlerinde (potansiyel düzeylerinde) olsalardı ortaya çıkacak cari açığa deniliyor. Herhangi bir dönemde gerçekleşen cari açık ile yapısal cari açık arasındaki fark ise çevrimsel cari açık olarak tanımlanıyor. Mesela iç talep potansiyel değerinin çok üzerinde ise cari açık da yapısal değerinin oldukça üzerine çıkıyor. Potansiyel düzeyler de ayrıca hesaplanıyor. İç talep için hesaplanan potansiyel düzey yüksekse (kabaca potansiyel büyüme oranımız yüksek hesaplanıyorsa diyebiliriz), yapısal cari açık da yüksek bulunuyor.

    Sonuçta 2003-2012 yılları için cari açığın bu iki bileşeni hesaplanıyor. Hesaplama, ekonomi politikası kararı alanlar açısından oldukça önemli. Zira kısa dönemli ekonomik önlemlerle (mesela faiz politikası, kredi arzını sınırlamaya çalışan politikalar ve maliye politikası) cari açığın yapısal kısmını etkilemek mümkün değilken, çevrimsel kısmını değiştirmek mümkün. Bu çalışma, bu kısmın büyüklüğü hakkında bir fikir veriyor. Ayrıca, çevrimsel cari açığın üç alt bileşeninin değerleri de bulunuyor. Bunlar iç talep, dış talep ve dış ticaret fiyatlarındaki oynamalardan kaynaklanan büyüklükler. Böylelikle ne tür bir politika uygulanabileceği hakkında da ışık tutuluyor.

    Cari açığın bu tür kısa dönemli politikaların etkilemeyeceği yapısal kısmı için oldukça yüksek bir değer hesaplanıyor. Üstelik yapısal cari açık son yıllarda giderek artıyor. Milli gelire yüzde oran olarak şöyle: 2003-05 döneminde 3,4-3,8, 2006-09 döneminde 4,5-4,6 ve 2010-12 döneminde ise 4,5-5,1 arasında dalgalanıyor. 2012’de ise yüzde 5 gibi oldukça yüksek bir değer var.

    Benim takıldığım nokta şu: Yurtdışı finansman olanakları son aylarda azalmaya başladı. Önümüzdeki dönemde daha da azalması olasılığı az değil. Bu dönem kısa olmayacak; iki-üç yıl sürebilecek. Bu kadar yüksek bir yapısal cari açık ile uyumlu değil bu olgu. Yani, finansman olanağı kısa bir süreliğine azaldı diye, cari açığımız da kısa bir dönem azalıp tekrar normale (yapısal) düzeyine yükselmeyebilir. Muhtemelen, bundan sonra yapısal cari açık düzeyimiz daha düşük olacak. Farklı bir ifadeyle potansiyel büyüme oranımızın ileride daha düşük olması ihtimali var. Muhtemelen son yıllarda düştü bile (böyleyse çalışmada hesaplanan yvapısal cari açık zaten daha düşük olacaktı).

    Sevimli bir ihtimal olmadığı açık.

    Bu köşe yazısı 10.09.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır