Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    'Bi sit' ya...

    Fatih Özatay, Dr.03 Eylül 2013 - Okunma Sayısı: 733

    Hangi raporu açarsanız ya da makaleye bakarsanız, FED kararlarından en çok etkilenecek ülkelerin baş sırasında bu ülkelerin isimleri var.

    Yok, ‘sit’ edemem… Aslına bakarsanız başlığı büyük harflerle yazmam gerekiyordu. İngilizcede büyük ‘İ’ harfi olmadığından küçük harfler kullandım. Olur o kadar artık…

    Brezilya, Endonezya, Güney Afrika, Hindistan ve Türkiye’nin İngilizce adlarının ilk harflerinden oluşuyor BI SIT. Hangi raporu açarsanız ya da makaleye bakarsanız, ABD Merkez Bankası’nın (FED) kararlarından en çok etkilenecek ülkelerin baş sırasında bu ülkelerin isimleri var. Hiçbiri ayaklarını yorganlarına göre uzatmamışlar çünkü. Tasarruflarından çok fazla yatırım yapmışlar. Yani, hepsinin cari işlemler hesabı açık veriyor (yatırım-tasarruf farkı büyük). Milli gelirlerine oranla (yüzde olarak) 2012 cari açıkları şöyle: Brezilya: 2,3; Endonezya: 2,8; Güney Afrika: 6,3; Hindistan: 3,4; Türkiye: 6,1.

    Türkiye’yi ele alın. Altmış yıllık ortalama büyüme oranımız yüzde 4,8 civarında. 2010 büyümesi yüzde 9,2, 2011’deki ise yüzde 8,8. Tamam, 2010 büyümesi 2009’daki yüzde 4,8’lik küçülmenin arkasından geliyor; o kadar yüksek olabilir. Peki, 2011’deki nasıl böyle yüksek olabiliyor? Oluyor, çünkü FED’in bastığı bol para bizim gibi ülkelere akıyor. Biz de bu akım hep sürecekmiş gibi harcıyoruz o parayı. Sonuçta sürdürülemez bir yüksek büyüme oranı ve çok yüksek bir cari açık çıkıyor. Büyüme oranının sürdürülemediği, 2012 ve 2013’ten belli: 2012’de sadece yüzde 2,2 oranında büyüdük. Bu yıl için resmi hedef yüzde 4 ama gerçekleşecek büyüme oranının daha düşük olacağı giderek daha fazla ifade edilmeye başlandı. Cari açığımız ise 2011’de milli gelirimizin yüzde 9,7’siydi; uzun uğraşlardan sonra ancak 6,1’e düşürdük. Bu yıl biraz daha yüksek olacak.

    FED çalışanları alınmasın ama soru şu: Tamam, bu ülkeler ‘suçlu’ da hırsızın hiç mi suçu yok? Olmaz olur mu? ABD kendi ekonomisini düzelteyim derken, yükselen piyasa ekonomilerinde önemli dengesizlik tohumları ekti. Bol para bastı ve faiz haddini son derece düşük bir düzeye indirdi. O para daha yüksek getiri elde edeceği bizim gibi ülkelere geldi. Basılan para elbette bir gün çekilir. Düşürülen faiz elbette bir gün yükseltilir. Şimdilerde bu ‘elbette’ faslının başlarındayız. Peki, ABD bu işi yapmasaydı? O zaman da sorun olacaktı. ABD ekonomisi durgunluktan çıkmadıkça dünya belini doğrultamayacaktı. Dönüp dolaşıp yine aynaya bakmamız gerekiyor. Sorular şunlar:

    1 - G-20 toplantılarında uyguladığımız politikaları anlatıp, muhataplarımızdan nasıl da övgü aldığımız bizlere sıkça söylendi son yıllarda. Bu uyguladığımız politikalar –ki özellikle söz konusu olan para politikasıydı- zaten ABD’nin başımıza açtığı iş nedeniyle uygulamaya konulmamış mıydı?

    2 -Sorduğum sorunun yanıtı ‘evet’ olduğuna göre, o zeminlerde ABD temsilcilerine bu politikanın bizim gibi ülkelerin bir süre sonra başına bela olabileceği anlatıldı mı?

    3- Bela olacağı ta o zaman (eski deneyimler çerçevesinde) açık olduğuna göre ‘hesap ödeme’ zamanı geldiğinde, ABD’den ve özellikle FED’den bizim gibi ülkelere destek verici politikalar uygulaması istendi mi? Mesela, dolar çıkışı olduğunda, bize düşük faizle ve uzun vadeli dolar kredi açması?

    4 -Sorular sorulmuş olsa bile, ABD ya duymamış gibi yapacağına ya da çok muhtemelen “Siz de şimdiden önlemlerinizi alın” diyeceğine göre peki, biz neden daha önce frene basmadık?

    5- Neden tasarruflarımızın bu kadar güdük kalmasına göz yumduk? Özellikle de böyle bir ortamda faiz haddinin enflasyonun altında kalmasına nasıl izin verdik?

    “Çok soru sordun, ‘bi sit’ ya” diyorsanız, zaten ayakta değilim; oturarak yazdım bu soruları. Ama sermaye ‘bi sit’ etmiyor; ayaklandı mı gider. Zaten de öyle yapıyor; terk ediyor bizi…


    Bu köşe yazısı 03.09.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır