Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Boş övgü (yeniden)

    Fatih Özatay, Dr.27 Ağustos 2013 - Okunma Sayısı: 1008

    Sorun şu ki Türkiye zaten yıllardır 'büyük ekonomi' sıralamasında 17'nci ya da ona yakın bir yerdeydi.

    Stephen Grosz bir psikanalist. Bu yıl yayımladığı ilk kitabı (The examined life: How we lose and find ourselves? Mercek altındaki hayat: Kendimizi nasıl kaybediyoruz ve nasıl buluyoruz? Norton Yayınevi) en çok satan kitaplar arasına girmeyi başardı. Kitabının üçüncü bölümünde ölçüsüz övgü düzmenin istenmeyen sonuçlar doğurabileceğine değiniyor.

    1998 yılında iki uzman 10-11 yaş grubu için bir deney yapmış. Deneklere çözmeleri için matematik problemleri verilmiş. İlk problem setinin çözümleri değerlendirildikten sonra öğrencilerin bir kısmına “Çok iyiydin, çok zekisin”, bir kısmına ise “Çok iyiydin, bayağı çaba göstermişsin” övgüsünde bulunulmuş. Sonra aynı öğrencilere daha zor olan ikinci problem seti dağıtılmış. “Çok zekisin” övgüsünde bulunulan grubun elemanlarının özgüvenlerinde, motivasyonlarında ve performanslarında düşüşe yol açan bir endişe oluştuğu gözlenmiş. Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz’in annesi Charlotte Stiglitz, tam da bu konuda yıllarca iyileştirme amaçlı okuma dersleri vermiş. Charlotte Stiglitz, bir çocuğun zaten yapması gereken bir şey için değil, gerçekten zor olan bir şeyi başardığında ödüllendirilmesi gerektiğini belirtiyor.
    Cengiz Çandar’ın Radikal’deki 18 Ağustos tarihli yazısında Ortadoğu konusunda uzman olan ve Erdoğan hükümetinin önemli destekçileri arasında bulunan Cihad Zein’in ‘Erdoğan Nasıl ‘Türk Modeli’ni Mahvetti’ adlı yazısından bir alıntı var. Şöyle: “Yaklaşık on yıl, Erdoğan, Türkiye’ye yeni ve tarihi bir role önderlik etti... Türkiye’yi ekonomik başarı ve istikrar yolunda yönetti, bu ülkeyi dönüştürdü ve dünyadaki 17’nci en büyük ekonomi haline getirdi. Bu nedenle, onun gibi birisinin Türkiye’nin gelişmesine, Türkiye’nin kazanımlarına ilişkin bir yük, hatta zararlı hale gelmiş olduğu gerçeğini kabullenmesi güçtür.” Alıntının can alıcı son cümlesini bir tarafa bırakıp, ‘taktığım’ şu ‘boş övgü’ meselesine geleyim. On yedinci büyük ekonomi saptamasına...

    1 - Açık ki ‘bir yere gelmek’ için ‘başka bir yerde’ olmak gerekiyor. Sorun şu ki, Türkiye zaten yıllardır ‘büyük ekonomi’ sıralamasında 17’nci ya da ona yakın bir yerdeydi. Böyle uluslararası karşılaştırmalar yaparken dikkat etmek gerekiyor. Döviz kurunuz bugün şu değeri değil de bu değeri alsa, ulaşacağınız sonuç değişir. Bu nedenle ‘sabit’ fiyatlarla yapmak gerekiyor karşılaştırmayı. Böyle baktığınızda, Türkiye uzun bir zamandır 17’nci büyük ekonomi: 1990’ların ortalarından itibaren durum böyle (daha geriye gitmedim). Hadi, kur oynamalarına gözümüzü kapadık ve ‘cari’ fiyatlarla karşılaştırma yaptık. Yine son yıllarda fazla yol aldığımız iddia edilemez: Mesela 2000’de 18’inci büyük ekonomiyiz.

    2 - Velev ki 17’nci büyük ekonomiyiz. Çin de nasıl baktığınıza bağlı olarak ilk üç büyük ekonomi içinde. Oysa İsveç ya da İsviçre çok geride kalıyor. ‘Ortalama’ Çinli, İsveçliden ya da İsviçreliden daha mı mutlu?

    3- Zaten sorun da burada. Büyük ekonomi olmanın getirebileceği dış politika avantajları bir tarafa (Sahi Türkiye’nin şu sıralarda böyle bir avantajı var mı?), önce kişi başına gelir düzeyine bakmak gerekiyor. Türkiye bu açıdan iç açıcı bir durumda değil.

    4- Kişi başına geliri, toplam milli geliri nüfusa bölüp elde ediyoruz. Yetmez ki! O gelir çok az sayıda kişinin elinde toplanmışsa... Durakta otobüs bekleyen ‘şortlu’ kadınlarla 4x4 cipe binen ‘şortlu’ kadınlar meselesi yani. Teknik ifadeyle gelir dağılımı çok önemli.

    5- O da yetmez. Diyelim ki ekonominiz çok büyük, kişi başına gelir düzeyiniz yüksek ve de gelir adil dağılmış. Peki, gelecek kuşaklara ne bırakıyorsunuz? Kirli bir doğa mı? Baskıcı bir rejim mi?
    Neyse... Evet, on yedinci büyük ekonomiyiz.


    *Bu köşe yazısı 27.08.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır