Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Ankara’nın kötü alışkanlıkları

    Güven Sak, Dr.17 Ağustos 2013 - Okunma Sayısı: 1862

    Wall Street Journal (WSJ)’ın artık Türkçe yayın yapan bir web portalı var. Son derece faydalı bir site. Geçen gün Bakanlar Kurulu’nun gündemiyle ilgili bir haber yayımladılar. Buna göre, 2012 yılında Bakanlar Kurulu kararlarının yüzde 60’ı imara ilişkinmiş. Başbakan’ın başkanlık ettiği kurulun her bir kararını tek tek saymışlar. Bana kalırsa bu örnek Türk usulü iş yapma biçimini çok güzel anlatıyor. Müsaadenizle açayım.

    İmar ve inşaat projeleri doğası gereği yerel meselelerdir. Bir inşaat projesi için öncelikle üzerinde inşaat yapılacak bir arazi gerekir. İnşaat projelerinde fikri alınanlar ve projeyi yönetenler genellikle yöre halkındandır. Ama ne hikmetse, Türkiye’de büyük çaplı imar kararları Ankara’dan, ülkenin en yüksek idari merciinden alınmaktadır. Ankara, sizin için en iyi olanı bilir; gelir ve sizin yaşadığınız yerde bina inşa eder. Gezi Parkı olaylarının da bir inşaat projesi üzerine patlak vermesine şaşırmamak lazım. Ankara’nın iş yapma biçiminde yanlış olan bir şeyler vardır.

    Her zaman olmuştur. Ankara’daki mikro-yönetim Türk usulü iş yapma biçiminin yapısal özelliklerindendir. Durumu açıklığa kavuşturmak için basit bir örnek vereyim. Hem Türkiye, hem de İsveç üniter devletlerdir. Yani, kendi kendini yöneten eyaletlerden oluşan federal devletler değildirler. Ancak, Türkiye’de kamu görevlilerinin yaklaşık yüzde 85’i Ankara’da, merkezi idarede çalışırken, İsveç’te merkezi idarede çalışan kamu görevlilerinin oranı sadece yüzde 15’tir. Türkiye’de yerel yönetimler zayıftır. Kamu görevlilerinin sadece yüzde 15’i yerelde çalışmaktadır. İsveç’le kıyaslandığında Türkiye, bütün kararlarını Ankara’dan alan, son derece merkeziyetçi bir üniter devlettir.

    Ancak son dönemde Ankara’nın kontrol hastalığı Türkiye standartlarına göre bile fazladır. WSJ’nin haberine göre, 2009’da Bakanlar Kurulu kararlarının sadece yüzde 9’u imara ilişkindi. Bu oran 2010’da yüzde 17’ye, 2011’de ise yüzde 23’e yükseldi. 2012’ye gelindiğinde oran yüzde 60’a kadar çıktı. Bu oran neresinden bakarsanız yüksektir. Türkiye’nin en yüksek idari mercii 2012 yılında rotasını yerel inşaat projelerine çevirmiştir. Devletin diğer önemli meseleleri nereye gitti? Arap Baharı’nda işler karışıyor, fakat gündemde yer yok. Orta gelir tuzağı verimlilik artışını sınırlandırıyor mu? Bunu konuşacak vaktimiz yok, çünkü İstanbul’un toplu taşıma sistemiyle meşgulüz. Kürt meselesinde uzlaşma süreci, yeni Anayasa, toplumsal huzursuzluk? Maalesef, gündemimiz meşgul. İlgilenmemiz gereken onlarca inşaat projesi var. Allah muhafaza, ya inşaat projeleri yerel yönetimlerin eline kalırsa! Türkiye’nin 2007’den bu yana sigara yasağı hariç hiçbir yapısal reform gerçekleştirmemesine şaşırmamak lazım.

    2002 yılında aynı hükümet önce yerel yönetimlere yetki veren belediye reformu paketini hazırladı. O zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer veto etti. Bana sorarsanız yazık oldu. 2010 yılında yine aynı hükümet ülke çapında tüm kentsel dönüşüm projelerini yönetmeye karar verdi. Karar verme süreçleri her zamankinden daha merkeziyetçi hale geldi.

    Ankara’nın iş yapma biçiminde her zaman bir yanlışlık vardı. Mikro-yönetim Türklerin karakterinde vardır. Ta derinden ruhumuza işlemiştir. Ama son dönemde Ankara’nın kötü alışkanlıkları farklı bir boyut kazanmıştır. Bunun er ya da geç değişmesi gerekmektedir.

    BU köşe yazısı 17.08.2013 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır