Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye neden bu kadar yalnız bir ülkedir?

    Güven Sak, Dr.20 Ağustos 2013 - Okunma Sayısı: 1328

    Türkiye zaten dünyada bir derin yalnızlık içinde iken, şimdi şirketlerimiz için izolasyonun artacağı yeni bir dönemin de başındayız.

    Türkiye, dünyanın son derece sınırlı bir bölgesiyle doğrudan iletişim içinde, bilmem farkında mısınız? Dünyayı dört ana ticaret bölgesine ayırsak. Türkiye, bunların, olsa olsa, bir buçuğunda aktif duruyor. Kalanında bir derin yalnızlık içindeyiz. Kimse bizi takmıyor. Biz de, imparatorluk gümbür gümbür giderken, yabancı dil öğrenmeyi reddeden Osmanlı atalarımız gibiyiz. Zamanın değiştiğinin farkında değiliz. Üstelik “Zaman sana uymazsa sen zamana uy” diyen atasözünü bile pek takmıyoruz.

    Öncelikle tespiti yapayım. Türkiye, dünyanın son derece sınırlı bir bölgesiyle iletişim içindedir. Dünyayı dört ana ticaret bölgesine ayırayım: Önce Avrupa, sonra Amerika, derken Asya ve de Ortadoğu ile Kuzey Afrika. Türkiye, ticaretinin yarıdan fazlasını Avrupa ile yapıyor. Peki, Avrupa’nın toplam ithalatında payımız nedir? Hemen söyleyeyim, yüzde 1. Üstelik 2000 yılında da yaklaşık yüzde 1’miş. Şimdi de öyle. Bir gelişme yok yani. Son dönemde en çok gelişme gösterdiğimiz pazar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarı. 2000 yılında onların toplam ithalatının yüzde 2’den azı Türkiye’den karşılanıyormuş. 2010 yılında bu tutar iki katına çıktı, onların toplam ithalatının yüzde 4’ü oldu. Ama Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarı, Avrupa’nın onda biri kadar olduğu için ben oradaki performansı buçuk olarak görme eğilimindeyim. Amerika ve Asya pazarlarında ise hiç yokuz. Pazar payımız onların toplam ithalatının binde 1’i civarında oynuyor.

    Bakın etrafınıza, her uçakta bir Türk girişimcisi var. Ama sonuç ortada. Öyle can havliyle sağa sola sistemsiz koşuşturmakla sanayi devi olunmuyor. Mal satabilmek için önce satacak malınız olacak. Sanayi politikası olmadan, çer çöple dünyalı olunmuyor. Olsa olsa bir derin yalnızlık içinde kalıyorsunuz. Bunun ayırdına geçenlerde bir dostumla sohbet ederken vardım. Dünyayı çok iyi tanıyan dostum, azıcık sinirli bir biçimde, “Ne yapalım? Kore’ye fındık mı satalım?” dedi. Konu, Kore ile imzalanacak serbest ticaret anlaşmasıydı. “Ne satmak için yol açmak iyi olur?” günün konusuydu. İnşaat malzemesi satmaya kalksak, orada yapılmışı zaten var. Kore’nin inşaat sektörü, bizim gibi, müşavirlik işini zamanında ihmal etmemiş, o nedenle, inşaat malzemesi alanında oldukları yerde kalmamışlar. Biz demir, çimento, seramik işinden ileriye gidemedik. Onlar gitti. Araba satmaya kalksak? Hiç düşünmeyin bile, orada zaten daha iyisi var. Üstelik markaları bile kendi malları. Onlar dünyanın beşinci büyük otomotiv üreticisi, biz on altıncı sıradayız. Onlar 4,5 milyon araç üretiyor, biz milyon civarında duruyoruz. Böyle bakınca, insan, Türkiye’nin nerede yanlış yaptığını düşünmeden edemiyor. Ben, bu günlerde, Türkiye’nin büyük şansının ve dahi en büyük şanssızlığının Avrupa piyasasına çok yakın olması olduğunu düşünüyorum. Girişimcilerimiz, kocaman bir otoyola alışınca, taşlı ve de tozlu taşra yollarını daha az zorluyorlar. Kocaman bir iç pazar ve de girişi problemsiz, iş yapması kolay bir kocaman ve de yakın dış pazar olunca, bana kalırsa, bir tembellik haliyle oluyor.

    Bakın Türkiye’nin dış performansına, biz ancak mevcut pazarlarımız bizi itince başka pazarlara açılıyoruz. Son dönem Ortadoğu ve Kuzey Afrika işi de tam manasıyla ‘o’dur. Türkiye bir şey yapmadı. Avrupa pazarı daraldı. Biz de arayışa girdik. Sonuç nedir? Sonuç şudur: Türk firmalarının problemi pazara girmek değil, pazarda yer tutamamaktır. Avrupa pazarı hariç bu böyledir. Biz bir nevi izole olmaktan mutlu gibi görünüyoruz. Yanlış ama öyle.

    Türkiye zaten dünyada bir derin yalnızlık içinde iken şimdi şirketlerimiz için izolasyonun artacağı yeni bir dönemin de başındayız. İki nedenle. Birincisi, şirketlerinizin Avrupalı iş ortakları ile iş yapması için Türk hükümetinin, Avrupa hükümetleri ile iyi ilişkiler içinde olması gerekmez. Ama Ortadoğu öyle değildir. Burada piyasa ekonomisi filan işlemez. Hükümetler konuşmazsa firmalar da iş yapamaz. İsrail hariç bu böyledir. Bu bir. İkincisi, Suriye’de ele geçen mensuplarını serbest bırakmak için Hizbullah’ın Lübnan’da pilotlarımızı kaçırmış olmasıdır. Suriye’nin bir iç meselesinde, Türkiye’nin taraf gibi görülmesi, iş insanlarımızın hareket kabiliyetini sınırlandıracaktır. Kötüdür. Ne yaptığınız değil, nasıl algılandığınız önemlidir.

    Yalnızlığımızı aşmamız gerekirken izolasyonu arttırmak iyi değildir.


    Bu köşe yazısı 20.08.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır