Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Avrupa yine gündemin başına taşınmaya aday mı?

    Fatih Özatay, Dr.08 Ağustos 2013 - Okunma Sayısı: 856

    Avrupa'daki sorunlar özellikle 2011'in ikinci yarısı ile neredeyse tüm 2012'de gündemimizin baş köşesindeydi.

    Bayram günü Türkiye ekonomisi ile ilgili bir şeyler yazmayayım. Temel nedenim, yazınca, bayramlık bir iş çıkarmakta zorlanacağım hissi. En iyisi ‘dışarıya’ bakmak. Yok, bu sefer ABD Merkez Bankası’nın olası kararlarının olası sonuçları ile ilgilenmeyeceğim. Yeteri kadar yazı yazdım o konuda. Nasıl olsa çok sayıda yeni yazıya gereksinim olmasına fazla kalmadı. Bir süredir arka plana ittiğim Avrupa’ya yüzümü döndüreyim.

    Avrupa’ya ilişkin dişe dokunacak analizler okumak istediğim zaman baktığım internet sitelerinin biri de VOX sitesi (voxeu.org). Bazı uzmanların görüşlerini bu köşeye daha önceleri de taşımıştım. İki gün önce Avrupa hakkında karamsar bir yazı çıktı. Yazıyı kaleme alanlar P. Paris ve C. Wyplozs. İkinci uzmanın adı bu köşede birkaç kez yer almıştı. Yazının başlığı şu: “Euro Bölgesi krizini bitirmek için borcu sonsuza kadar gömün”. Yazının başlığından hem ‘çözüm önerisi’ hem de durumun ne kadar vahim olduğu hemen ortaya çıkıyor.

    Avrupa’daki sorunlar 2011’in ikinci yarısı ile neredeyse tüm 2012’de gündemimizin baş köşesindeydi. Ta ki Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) eylülde aldığı kararlara kadar. O kararlar, sorunlu ülkelerin tahvillerinin faizlerini daha makul düzeylere kısa sürede indirdi. Karardan önce, on yıl vadeli Almanya tahvilinin faizi yüzde 1,7 düzeylerinde iken, İtalya’nınki yüzde 7’nin üzerindeydi. Aradaki fark çok yüksekti ve elbette İtalya’nın risk primini yansıtıyordu. Oysa dün ilki yine yüzde 1,7 iken, İtalya’nınki yüzde 4,2 düzeyindeydi. Arada yine azımsanmayacak fark var ama farkın eskiye kıyasla çok düşük olduğu da açık.

    İki yazar tam da bu göstergeden yola çıkıyorlar. Bu göstergenin artık sorunlu ülkelerin risk primlerini yansıtmadığının altını çiziyorlar. Farklı bir ifadeyle, risk primindeki düşüşe bakıp, bu ülkelerin risklerinin azaldığını ve işlerin doğru yönde ilerlediğini düşünmeyin diyorlar. Temel gerekçeleri açık: Risk primin düşmesinin arkasında sorunlu ülkelerin iktisadi temellerinde bir değişikliğin yatmaması; ECB’nin kararının bulunması. Çeşitli teknik nedenlerle sorunu çok iyi yansıtmasa da bu ülkelerde kamu borcunun milli gelire oranının 2013’te son yılların en yüksek düzeyine ulaşmasına dikkat çekiyorlar. Oysa zaten o oranın yüksek olması nedeniyle Avrupa krizi içinden çıkılmaz bir duruma gelmiş ve ECB devreye girmişti.

    Farklı ‘çözüm’ seçeneklerini inceleyip neden yapılabilir olmadıklarını belirttikten sonra ulaştıkları ‘çözüm’ çok sayıda uzmanı yerinden sıçratacak türden. Birinci aşamada ECB’nin para basarak sorunlu ülkelerin tahvillerinin tümünü satın almasını öneriyorlar. Ama burada durmuyorlar. Dikkat: Para basılması yetmiyor. İkinci aşamada ise ülkelerin bu tahvillerden doğan ve artık ECB’nin alacağı haline dönüşecek olan yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda kalıp tekrar sorunlara boğulmamaları için şunu öneriyorlar: Bu ülkelerin faizsiz ve sonsuz vadede bir tahvil çıkarmaları ve bu yeni tahvilleri ECB’ye verip eski tahviller ile değiştirmeleri gerektiğini belirtiyorlar.

    Almanya’nın bu tip öneriler karşısından nasıl olumsuz bir tavır takınacağını dikkate alın. Çok ciddi ve saygın uzmanların bu önerileri getirmek zorunda kalmalarının nedenlerini düşünün. Bayram da olsa söz dönüp dolaşıp Türkiye’ye gelmeden olmuyor. Önümüzdeki dönem Türkiye ve benzer ülkeler açısından nasıl geçmeye aday sizce?

    Güzel bir bayram geçirmeniz dileğiyle…

    BU köşe yazısı 08.08.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır