Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Neden Afrikalılar gelecekten bu kadar çok umutlu?

    Güven Sak, Dr.06 Ağustos 2013 - Okunma Sayısı: 973

    Küresel İyimserlik Anketi'nin sonuçlarına göre en iyimserler top 10 listesinde ağırlıkla Afrika ülkeleri yer alıyor

    Geçenlerde Amerikan Gallup Araştırma Şirketi ‘Küresel İyimserlik Anketi’nin sonuçlarını yayımladı. En iyimserler top 10 listesinde ağırlıkla Afrika ülkeleri yer alıyormuş. Doğrusu ya, benim ilgimi en çok bu durum çekti. Bugün size Türkiye, iyimserler liginin neresinde filan diye anlatmayacağım. Neden Yunanistan ve Fransa son derece kötümser? Neden mesela Türkmenistan bu kadar geleceğinden umutlu? Onlara değineceğim. Anket sonuçlarına bakarken aklıma, geçenlerde Afganistan’ın başkenti Kâbil’den dönerken uçakta yaptığım bir sohbet geldi. Türkiye’yi yönetmeye niyeti olanın bu tür anketlerin neyi anlattığını daha iyi kavraması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa sinirlerinin bozulmaması mümkün değil yani. Gelin bakın nasıl?

    Birkaç yıl önce, Afganistan’ın başkenti Kâbil’de vaziyet pek kötüydü. Hâlâ da iyi değil. Memleketin enterkonnekte bir elektrik sistemi yoktu. Sürekli elektrik isteyen bir işletme için tek yol kendi elektriğini kendisinin üretmesiydi. Kanalizasyon yol kenarından akıyordu. Kâbil’deki en iyi bina, Ankara Gaziosmanpaşa’da 1970’lerde yapılmış, şimdilerde arsa rantı şehveti nedeniyle sayısı hızla azalan villaların aynısıydı. Kentte değil de kırda gibi hissediyordunuz kendinizi. Bunun üstüne bir de güvenlik problemleri vardı. Kâbil’den Dubai’ye doğru uçarken yanıma Birleşmiş Milletler’in (BM) Kâbil’e gönderdiği psikoloğu düştü. BM görevlileri, güvenlik problemleri nedeniyle, hayatlarını sürekli kapalı bir alanda geçirdikleri için dönem dönem psikolojik destek gerekiyormuş çalışanlara. Onun için Kâbil’deymiş. Ben “Afganlar için de gerekmiyor mu” diye sordum. Öyle ya, hiçbir kamu hizmetinin olmadığı bir yerde yaşamak kolay olmamalıydı. “Yo, hayır” dedi psikolog, “onlar bir başka hayatın mümkün olduğunu bilmiyorlar. Normal Afganlar için bundan başka normal yok” diye de ekledi. İşte Afrikalıların gelecekten iyimserliği ve Avrupalıların göreli kötümserliği ile ilgili rakamlar bana yıllardır aklımda kalan bu anekdotu düşündürdü.

    Önce iyimserliğin tanımını yapayım. İnsanlara “Önümüzdeki beş yıl içinde yaşam koşullarınız bugünkünden daha iyi olur mu” diye sormuşlar. Sıralamayı da bu soruya evet cevabı verenlerin yüzdesine bakarak yapmışlar. Buna göre birinciliği, ikinciliği ve de üçüncülüğü, sırasıyla, Burkina Faso, Komoro Adaları ve Nijerya almış. Buralarda yaşayanların yüzde 95’i yaşam koşullarının önümüzdeki beş yılda bugüne göre daha iyi olacağını düşünüyor. En iyimser top 10’un dokuzu Afrika ülkesi, dikkatinizi çekerim. Onunculukta ise Türkmenistan yer alıyor. Aynı iyimserlik ölçütü ile bakarsanız, Avrupa ülkelerinde ve de Türkiye’de iyimserlerin oranı yüzde 95’lerden hızla aşağıya iniyor. Neden böyle oluyor? Bana kalırsa, artık daha iyi yaşam koşulları için yapılması gerekenler giderek artıyor. Çıta sürekli yükseliyor.

    Çıta yükselirken gelecek beş yılda bugünkünden daha iyi yaşama koşulları için bekleyişler azalıyor. Önce bir çerçeve çizeyim, sonra da bir sonuç çıkartayım müsaadenizle. Ülkenizde elektrik yoksa, elektriğin gelmesi yaşam kalitenizi arttırıyor. Ama elektriğin gelmesi ile birlikte, elektrikli ev aletlerinden hangisini, nasıl alabileceğiniz ile ilgili bir yeni platform açılıyor. Aynı bilgisayar oyunu gibi yani. Bir aşamayı geçip, yeni bir aşamaya varınca, daha önce aklınızda olmayan bir dizi yeni ihtiyaç ortaya çıkıyor. Her şey elektriğin gelmesi ile başlıyor. Beyaz eşya, kahverengi eşya diye başlayıp, cep telefonu ve internete kadar gidiyoruz. Aynı değerlendirmeyi, yol yapılınca artan ihtiyaç listesi ile de tekrarlayabilirsiniz. Her aşamada, daha çok kişi, ‘bir başka hayatın mümkün olduğunu’ fark ediyor. Elektriğin gelmesi ile başlayan süreçte, daha çok kişi, kendi yaşamını başka ülkelerde yaşayan diğer insanlarla kıyaslıyor.

    Kamu hizmetleri iyileştikçe, ihtiyaç listesi kabarıyor. Eksikler daha fazla göze batıyor. Talepler azalmıyor, hep artıyor. Oyunun ilk aşamasında, iyimserlik yüksek olurken, sonra yavaş yavaş iyimserlik katsayısı azalıyor. Başka bir dünyanın farkına varan, giderek onu daha da çok istiyor. Olmayınca mutsuz oluyor. Siyasetin işte tam da bunun farkında olması gerekiyor. Türkiye’de bu farkındalıkla ilgili bir problemimiz olduğunu düşünüyorum.

    Bu köşe yazısı 06.08.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır