TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Belirsizlik, ekonomiye duyulan güvenin düşmanı. Böyle bir ortamda özel yatırımların hemen toparlanmasını beklemek gerçekçi değil.
Dün mayıs ayı sanayi üretim verisi açıklandı. Birkaç rakamla durum şöyle: Yılın ilk beş ayında, bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla yüzde 2,1 oranında arttı sanayi üretimi. Oysa 2012’nin ilk beş ayındaki üretim artışı yüzde 3,3 düzeyindeydi. Daha kötü bir performans var. Dönemi kısaltırsam biraz daha olumlu bir tablo ortaya çıkıyor. Nisan ve mayıs ayında, yine bir yıl öncesinin nisan ve mayıs ayına kıyasla yüzde 3,3 oranında artış var. Bu oran yılın ilk çeyreğindeki sanayi üretim artışının iki puan üzerinde. Salt mayıs ayı üretimine bakınca artış yüzde 2’ye düşüyor. Bu düşüklüğe takılmamak gerekiyor. Sonuçta bir aylık gözlem; sanayi üretiminde aydan aya böyle oynamalar normal.
Ama takılacak başka ve daha önemli bir nokta var. Şu: Başarısız büyüme performansımızın sürdüğü anlaşılıyor. 2008’in başından bu yana gösterdiğimiz büyüme performansı hem 1950’den itibaren gösterdiğimiz performansın çok altında hem de gelişen ve yükselen ekonomilerin çok gerisinde. 2008-2012 dönemindeki beş yılda (sabit dolar fiyatları ile ölçüldüğünde) bizim kişi başına gelirimiz sadece yüzde 9,9 oranında arttı. Oysa yükselen ve gelişen ekonomiler aynı dönemde yüzde 32 oranında büyüdüler.
Ne yazık ki önümüzdeki birkaç yılın büyüme performansının 60 yıllık ortalamamıza yaklaşmakta zorlanacağına dair, ilk beş ayın sanayi üretimi ve ilk çeyreğin gayri safi yurtiçi hasıla verileri dışında da belirtiler var. Özellikle ABD’de parasal sıkılaştırma ve faiz yükseltme sürecinin başlaması, Türkiye’nin de aralarında olduğu yükselen piyasa ekonomilerinin dış kaynak bulmakta eskiye kıyasla zorlanacakları anlamına geliyor. ‘Eski’den kasıt küresel krizden sonra etrafa saçılan bol kepçe para dönemi. Eninde sonunda ‘kepçe’ gidecek, olsa olsa ‘kaşık’ kalacak geriye. Bundan en çok etkilenecek ülkeler şüphesiz dış kaynak girişine çok fazla bağımlı olan ülkeler. Baş sıralarda Türkiye var.
Hatırlarsanız ilk çeyrekte yüzde 3 oranında büyümüştük. Tarihsel ortalamamızın oldukça altında ama tahminlerin üzerindeydi. Bu ‘sürprizin’ arkasındaki temel neden, kamu harcamalarının büyümeye verdiği katkıydı. Kamu harcamaları çıkarıldığında ise büyüme oranı sıfıra düşüyordu. Oysa sürekli kamu harcamalarına dayanarak büyümek, bütçeye getireceği yük nedeniyle sürdürülebilir değil. Arzu edileni, özel harcamaların büyümeyi tetiklemek açısından yetersiz kaldığı dönemde, bütçe olanakları el veriyorsa, kamu harcamalarının kısa süreliğine devreye girmesi. Arkasından da özel yatırımların ve özel tüketimin onu izlemesi.
Ne var ki özel yatırım harcamaları son dört çeyrektir düşüyor. Üstelik 2012’nin son çeyreği ile 2013’ün ilk çeyreğinde düşüş oranı çok yüksekti. İçinde bulunduğumuz ortamın belirsiz bir ortam olduğu açık. Faiz ve kur yükselişi ne kadar devam edecek? Dış kaynak girişi ne ölçüde azalacak? Açık ki bir çırpıda yanıtlanabilir sorular değil. Belirsizlik, ekonomiye duyulan güvenin düşmanı. Böyle bir ortamda özel yatırımların hemen toparlanmasını beklemek gerçekçi değil. Önümüzdeki birkaç yıl boyunca son 60 yıllık ortalamanın altında bir büyüme beklentimin temel nedeni bu. Bu beklenti doğruysa yüzde 10 civarında bir işsizlik oranı bizi bekliyor demek.
Bu köşe yazısı 09.07.2013 tarihinde Radikal Gaetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
03/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
02/05/2025
Fatih Özatay, Dr.
30/04/2025
M. Coşkun Cangöz, Dr.
27/04/2025
Burcu Aydın, Dr.
26/04/2025