Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Gezi direnişi ve büyük finansal kriz: Ne ölçüde benzerler?

    Fatih Özatay, Dr.13 Haziran 2013 - Okunma Sayısı: 1684

    Çok uzun bir istikrar dönemi, önemli istikrarsızlık unsurlarının yavaş yavaş serpilip gelişmesine yol açabiliyor.

     

    Küresel finansal krize yol açan nedenlerle Gezi Parkı direnişine ve bu direnişi destekleyen barışçı eylemlere yol açan nedenler arasında bir benzerlik var mı? İtiraf etmeliyim ki soru oldukça ‘garip’ duruyor. Ne alaka?

    Büyük finansal kriz öncesinde gelişmiş ülkelerde enflasyon çok düşüktü; yani fiyat istikrarı sağlanmıştı. Aynı zamanda, bu ülkeler potansiyellerine çok yakın bir düzeyde büyüyorlardı. Öyle birkaç yıldan söz etmiyorum; çok uzun bir süredir durum böyleydi. Bu nedenle bu döneme ‘Büyük Sakinlik’ dönemi adı uygun görülüyordu. Farklı bir ifadeyle, gelişmiş ülkelerde makroekonomik istikrarın sağlandığı düşünülüyordu. Fakat finansal kriz bu koşullar altında ve bu ülkelerde patlak verdi.

    Gezi direnişi öncesine dönelim. Yüzde 50’ye yakın oy almış bir partinin kurduğu bir hükümet var işbaşında. Bu parti on yılı aşkın bir süredir iktidarda. Hemen herkes bir sonraki seçimde de aynı partinin kazanacağını düşünüyor. Üstelik aynı iktidar, Türkiye’nin en büyük sorununu çözmek, akan kanı durdurmak için önemli adımlar atmış. Siyasi açıdan bakıldığında ortalık sakin; büyük bir istikrar var. Sonra, Gezi Parkı’ndaki çevreci gösteri birden büyük bir toplumsal harekete dönüşüyor.

    Büyük finansal krize giden süreç ile Gezi Parkı direnişine giden süreç arasındaki temel benzerlik burada. Demek ki çok uzun bir istikrar dönemi –ister küresel kriz öncesindeki gibi ekonomik istikrar isterse Gezi direnişi öncesindeki gibi siyasi istikrar dönemi olsun- önemli istikrarsızlık unsurlarının yavaş yavaş serpilip gelişmesine yol açabiliyor.

    İkinci bir soru daha soracağım. Ancak bu sorunun daha iyi anlaşılması için ekonomistlerin büyük finansal krizden çıkardıkları temel bir dersi özetlemem gerekiyor. Temel ders şu: İstikrarlı olduğu sanılan dönemde önemli finansal kırılganlıklar biriktiğine göre, demek ki salt fiyat istikrarını sağlamaya ve potansiyelleri neyse ekonomileri o düzeyde büyütmeye çalışmak yeterli olmuyor. Finansal kırılganlıkların oluşmasını engellemeye çalışan politikalara da aynı önemi vermek gerekiyor.

    Gelişmiş ülkelerde patlak veren büyük finansal krizi, bu ülkeler, kendi dışındaki ülkelere –mesela Çin’e, Rusya’ya ya da Hindistan’a- bağlamak; onları suçlamak kolaycılığına gitmediler. Başka suçlu aramadılar. Hemen dönüp kendilerine baktılar. Son zamanlarda merkez bankalarının ve hükümetlerin finansal istikrara onca vurgu yapmalarının temel nedeni bu. Herkes harıl harıl bu tür politikalar nasıl uygulanır, hangi araçlar gerekir, kurumsal yapı nasıl olmalı gibi soruların yanıtlarının peşine düşmüş vaziyette. Mesela IMF’nin internet sayfasına girin. Nisan ayında aralarında çok sayıda Nobel ödülü almış iktisatçının da olduğu bir toplantı yapıldığını göreceksiniz. Yanıtı aranan temel soru, az önce sözünü ettiğim sorular.

    Peki, Türkiye olan bitenden böyle yapıcı bir ders çıkaracak mı? Tüm siyasetçiler, özellikle de iktidar partisi ve hükümet, demokrasinin sadece sandık olmadığını, dört yılda bir yapılan seçimler arasında tam ‘4 çarpı 365’ gün olduğunu, bu sürenin her saniyesinde insanların özgürlük solumak istediklerini görecekler mi? Görürlerse, Türkiye çok daha güzel bir ülke olabilir. O zaman ekonomimizin bilmem kaçıncı büyük ekonomi olduğu ile değil de insanlarımızın nasıl mutlu oldukları ile övünürüz. Elbette o ortamda ekonomik başarı da beraberinde gelir.


    Bu köşe yazısı 13.06.2013 tarihinda Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır