Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Kürt açılımında başlangıcın sonu

    Güven Sak, Dr.11 Mayıs 2013 - Okunma Sayısı: 890

    Winston Churchill’in 1942 Mısır El Alamein Muharebesi’nde Nazi Almanya’sına karşı kazanılan ilk zaferden sonraki meşhur sözünü hatırlar mısınız? 10 Kasım 1942’de Mansion House’da konuşurken sesindeki rahatlık seziliyordu. Bir yandan da kararlılıkla mutluluğunu bastırıyordu. “Bu bir son değil,” diyordu. “Sonun başlangıcı bile değil. Ama bu başlangıcın sonu olabilir.”  Kürdistan İşçi Partisi PKK’nın silahlı kuvvetlerinin Türkiye’den çekilmesiyle sonuçlanan askeri geri çekilme süreci de Kürt açılımında olsa olsa başlangıcın başı yahut başlangıcın sonudur. Sonun kendisi değildir.

    Mevcut askeri geri çekilme süreci, Kürt açılımını başlatmak için gereken güven inşa etme sürecinin ayrılmaz parçasıdır. Türkiye genelinde terörü sonlandırma sürecine verilen destek oranı yüzde 60 civarında. Kendilerini Türk olarak tanımlayanlar arasında oran yüzde 50 küsura düşüyor. Türkler arasında açılıma verilen destek, Abdullah Öcalan’ın ismi müzakere sürecinde muhatap olarak zikredildiğinde daha da azalıyor. Bu bize iki şey gösterir: Birincisi, başlangıcın sonunu bırakın, hala başlangıcın başındayız. İkincisi, hükümetin kapsamlı bir kamu diplomasisi kampanyası sürdürmesi gerekiyor. Bölgesel “akil adamlar” komiteleri bu süreçte rol oynamaya çalışıyor. Kamu diplomasisi çabaları şu ana kadar en kibar ifadeyle acemicedir ve faydadan çok zarar getirebilir. Taze bir stratejiye ihtiyacımız var.

    Kürt açılımı, Türkiye’nin Arap dönüşümlerine cevabıdır. Bana sorarsanız, Türkiye’nin Arap dönüşümlerinde ideolojik olarak herhangi bir rolü yok. Şiiler söz konusu olduğunda İran her zaman süreci yöneten taraf olur. Sünni Müslümanlar söz konusu olunca akla Mısır gelir. Ancak o da bu günlerde kendi içine dönüş görünmektedir. Vahabiler ve Selefiliğin diğer kollarının doğal temsilcileri Suudi Arabistan ve Katar’dadır. Türkiye’nin üstlenebileceği tek rol çoğulculuk ve uyumlu çeşitliliktir. Bunu “laiklik” veya “demokratik kalkınma” şeklinde de okuyabiliriz. İşte, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bir küsur yıl önce yaptığı Mısır gezisinde bu kavramların altını çizmişti. Şahsen dini bütün bir Müslüman olduğunu, ancak laik bir ülkenin başbakanı olduğunu söylemişti. Tevekkeli, Türkiye bölgede nüfusunun çoğunluğu Müslüman olup bir medeni kanunu olan tek ülkedir.

    Arap dönüşümleri gitgide daha karmaşık bir hal alırken, Türkiye’nin verdiği tek mesaj demokratik kalkınmadır. Türkiye, Wittgentein’in toprağı gibidir. Özgünlüğü tohumun özgünlüğünden değil, toprağın özgünlüğündendir.

    Kürt açılımı, Türkiye’nin demokratik kalkınma gündeminin ayrılmaz parçalarındandır. Otuz yıllık dönüşüm sürecini tamamlayarak Türkiye’nin tüm bu kargaşa içerisinde özgürlük ve refahın beşiği olmasına olanak verecektir. Kürt açılımı, Türkiye’nin Arap dönüşümlerine cevabıdır. Ne cevap ama!

    Bu köşe yazısı 11.05.2013 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır