Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Yupiler sahada, siyaset nerede?

    Güven Sak, Dr.07 Haziran 2013 - Okunma Sayısı: 2200

    Türkiye'nin artık yeni bir siyaset tarzına ve yeni bir hikâyeye ihtiyacı var. Eskisi taze bitti.

    Taksim’deki Gezi Parkı inşaat/rant hamlesini protesto etmek amacıyla başlayan gösteriler bitmedi. Hem devam ediyor hem de yaygınlaşıyor. İş yaygınlaştıkça, hadiseyi doğuran asıl mesele giderek sulanıyor, berraklığını yitiriyor. Onun için vakit kaybetmeden birkaç kareyi ayırıp, incelemeye başlamakta fayda var. Önce şunu kabul edelim: Ortada ders alıp öğrenebileceğimiz son derece ciddi bir toplumsal vakıa var. Şimdi hepimiz bunun ne olduğunu, ne manaya geldiğini anlamaya çalışıyoruz. İlk tepkileri ikiye ayırmak mümkün: Bir tarafta anlamadığını, bakıldığında görünmeyen, nasıl işlediği anlaşılmayan kendi dışındaki güçlere atfeden kadim komplocu tepki var. Öte yanda ise hadiseyi bir toplumsal vakıa olarak anlama gayreti var. Ben ilkini sağlıksız, ikincisini ise sağlıklı buluyorum.

    Önce gördüğümü söyleyeyim: Türkiye’nin kentli genç profesyonelleri hayatlarında ilk kez siyasi eylem yapıyorlar. Bunlar da bizim Yupi’lerimiz. 1980’den sonra doğdular. Kentli anne babaları onları yetiştirdi. Bunu 1980’lerin başında Amerika’daki yuppie (young urban professionals) terimine bakarak söylüyorum. Birincisi: Gençler. İkincisi: Kentliler. Üçüncüsü ise meslek sahibiler. Bu aralar, sabah çalışıp, akşam polisle çatışıyorlar. Benim kuşağım polisten korkardı. Ama kentli gençler öyle değil. Bu bizim buralarda ilk kez oluyor. Kentli birikim ilk kez siyasete doğru akıyor. Şimdiye kadar hep kendi bireysel dertleri ile dertlenirdi. Şimdi mevcut köylü siyasetini kendi kuşağının hayat tarzına bir tehdit olarak algıladığı için meydanlara akıyor. Kentli genç profesyoneller kendi ortak dertleri etrafında mobilize oluyorlar. Bana sorarsanız, ‘âleme düzen vermeyi iş edinen’ 1930’ların devletçi geleneği yerine ikame edecek bir yeni kentli siyaset anlayışı arıyorlar. Erbakan Hoca’nın hep söylediği gibi ‘hizmetkâr devlet’ istiyorlar. Kocaman kocaman palavralarla yeri göğü hamasetle inleten ve ona buna bulaşan çatık kaşlı siyaset yerine, güler yüzle hizmet bekliyorlar. 1960’ların başında Türkiye’nin kentli nüfusu yüzde 30’lardaydı, şimdi yüzde 75 oldu. Ama bakın arada Baas Partisi usulü lider şakşakçılığının şahikası salı günkü Meclis grup toplantıları geleneği hâlâ değişmeden aynı kaldı. Üstelik mevcut partilerin hiçbirini de rahatsız etmiyor o sakil salı gürültüsü.

    Böyle bakıldığında, Türkiye’de olup bitenin Arap Baharı ile de görüntü dışında bir alakası bulunmuyor. Ben Türkiye’nin bu toplumsal vakıaya bir yeni kentli siyaset anlayışı tasarlayarak cevap vermesi gerektiğini düşünüyorum. Burada görev siyasi partilerimize düşüyor. Bunu yapanlar kazanacak, yapamayanlar bugünkü oy oranlarının eridiğini görecekler. Müsaadenizle üç gözlemimi aktarayım: Birincisi, sokaklarda erkek kadar kadın da var. Tahrir Meydanı erkek egemendi. Taksim Meydanı’nda ilk göze çarpan ise kadınların yoğunluğu. Unutmayın: Su fışkırtan TOMA’ların önünde hep kadınlar vardı. İkincisi, medya, memleketteki ağır sansür sistemi nedeniyle haber vermeyince, olayları hep beraber sosyal medyadan izledik. Tahrir’de mesajların yüzde 30’u ülke içindendi, Taksim’de ise yüzde 90’ı Türkiye içinden atıldı. Arap Baharı gibi değil yani. Mesajlardan biri şöyleydi: “Eskiden pazar kahvaltısını gazete okuyup, televizyon izleyerek yapardım. Şimdi Twitter’ı karşıma açtım.” Türkiye’nin 18-29 yaş grubunda sosyal medya kullanımında ilk 10 ülke arasında olduğunu da bu arada bilgi olarak ekleyeyim. Yüzde 69 ile Almanya ile eşitiz. Çatık kaşlı köylü siyaseti beğenmese de hadise böyleyken böyle. Üçüncüsü, yüzde 70’i bundan önce hiçbir siyasi partiye oy vermemiş bir kitle mobilize oldu. Oy kullanmayan insanlardan bahsediyoruz. Düne kadar yalnızca kendi bireysel meseleleri ile ilgileniyorlardı. Şimdi toplumsal meseleleri konuşuyorlar. “Ne sağcıyız ne solcu, çapulcuyuz çapulcu” pankartını bilmem gördünüz mü?

    Ama ben en çok Metin Üstündağ’ın “Sinirlenince çok güzel oluyorsun Türkiye” mesajını sevdim. Türkiye’nin artık yeni bir siyaset tarzına ve yeni bir hikâyeye ihtiyacı var. Eskisi taze bitti.


    Bu köşe yazısı 07.06.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır