Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Yerelleşme artık en acil gündem maddesidir

    Güven Sak, Dr.04 Haziran 2013 - Okunma Sayısı: 1959

    Katılımcı demokrasi, her tür öfkenin en iyi ilacıdır. Türkiye'nin daha fazla diyaloğa ve daha fazla katılımcı demokrasi aracına ihtiyacı var.

    Geçenlerde İstanbul’a yapılacak üçüncü köprünün temel atma töreni ile ilgili o resmi hatırlıyor musunuz? Hani şu, tam temel atma anını belgeleyen fotoğrafı kastediyorum. Ben İstanbul’daki Gezi Parkı protestosu ile başlayıp, bir yangın gibi bütün memleket sathına yayılan gösterileri anlamaya çalışırken, o resmi hatırladım. Siz de şimdi hatırladınız mı? Resim son derece kalabalıktı. Sayın Cumhurbaşkanımız oradaydı. Sayın Meclis Başkanımız ile Sayın Başbakanımız oradaydı. Çok sayıda bakanlarımız oradaydı. Eşleri de vardı. Günün sorusu ise şuydu: Resimde kim yoktu? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş o resimde kendisine bir yer bulamamıştı. İstanbul’a bir büyük yatırım yapılması ile ilgili toplantının en önemli karesinde, İstanbul’un seçimle işbaşına gelen en üst düzeyli yetkilisi yoktu.

     

    İstanbul’da yaşayanların yaşam kalitesini doğrudan etkileyecek bir yatırımın temel atma töreninde İstanbul Belediye Başkanı yoktu. Ben, Gezi Parkı olaylarına yol açan sürecin, bu çerçeve içinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer bu beladan pozitif bir gündem ve derin ders çıkartmak istiyorsak vurgulanması gereken husus şudur: Türkiye’nin yeni bir anayasaya ve o anayasa içinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesine ihtiyacı vardır. Türkiye’nin acilen bir yerelleşme programına ihtiyacı vardır.

     

    İstanbul gibi bir dünya kentinin, İstanbul’dan yönetilmesi gerekir. Nasıl İzmir ve Diyarbakır’ın ihtiyacı buysa, İstanbul’un ihtiyacı da aynıdır. Kentlerimizin artık ülkenin başkentinden yönetilmemesi gerekmektedir. Neden? Gayet basit bir nedenle. Yerel bir yönetici, kentli hemşehrilerinin taleplerine her zaman için daha fazla duyarlı olur. Olacaktır. Başka ülke örneklerine bakarsanız, olmaktadır da. Sayın Kadir Topbaş’ın Gezi Parkı projesi ile ilgili olarak, daha ilk gün, “Daha iyi anlatabilirdik” demesinin önemli olduğunu düşünüyorum doğrusu. Ama fırsatı ve daha önemlisi hiçbir aracı olmadığının da altını çizmek isterim. Şimdi şöyle bir düşünelim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütçe toplamı yaklaşık 6 milyar liradır. New York Belediyesi’nin bütçe toplamı ise yaklaşık 100 milyar liradır. İstanbul’un nüfusu 13.5 milyon, New York’unki ise belediye sınırları içine bakarsanız, 8.5 milyon kişidir. Tamam. New York Belediyesi hem okullara hem de polis hizmetlerini kendisi organize etmektedir. Ama aynı zamanda, vergilerini de kendisi toplamaktadır. Peki, İstanbul Belediyesi’nde olmayan başka araçları da var mıdır? Vardır. Kent halkının yaşamını doğrudan etkileyebilecek konular, doğrudan belediye tarafından referanduma götürülebilmektedir. Ayrıca belli sayıda kentli bir araya gelip, kendilerini etkileyen bazı kararların referanduma götürülmesini de isteyebilmektedir. Böylece, hayatından memnun olmayanların, ortalığı kasıp kavurmak yerine imza toplayarak pozitif bir biçimde gündem oluşumuna katılımı mümkün olabilmektedir.

     

    Katılımcı demokrasi, her tür öfkenin en iyi ilacıdır. Türkiye’nin daha fazla diyaloğa ve daha fazla katılımcı demokrasi aracına ihtiyacı vardır. Anayasa Vatandaş Toplantıları (AVT) sırasında ben üç şey öğrendim. Birincisi, vatandaşlarımız her konuyu rahatlıkla ve büyük bir açıklıkla tartışabiliyorlar. İkincisi, seçim sandığının önlerine konulmasından her zaman son derece memnun oluyorlar. Üçüncüsü, seçim zamanları arasında kendilerine referandum yoluyla fikirlerini ifade etme imkânı verilmesinden memnun oluyorlar. Hatta bu çerçevede, yeterince imza toplayarak, belli konuların tartışma gündemine oturtulmasını da özellikle istiyorlar. AVT’ler esnasında en fazla desteğin bu tür alınan kararları referandumla geri çevirme, bazı konuları halkın isteğiyle referanduma götürme gibi yeni katılımcı araçların anayasada yer alması konusunda olduğunu hatırlıyorum. Bunu Türkiye ölçeğinde yapmak çok pahalı ve zor olabilir ama yerel düzeyde daha fazla referandum yapmanın icraatı ‘daha iyi anlatabilmek’ açısından önemli bulduğumu ifade etmek isterim.

    Yoksa ne olur? İşte böyle olur.


    Bu köşe yazısı 04.05.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır