Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Ölüm bir kez, oysa...

    Fatih Özatay, Dr.21 Mayıs 2013 - Okunma Sayısı: 1343

    Sonuçta bir kez ölünüyor. Bu politikanın riski, elbette rekabet gücümüzün bir süreliğine aşınmasına yol açması.

    Gelişmiş ülkelerin çok düşük faiz politikası ve bol kepçe etrafa saçtıkları para bizim gibi ülkelerin başına önemli sorunlar açıyor. Türkiye’nin bir de özel durumu var. Kredi notu iki kurum tarafından yatırım yapılabilir düzeye çıkarıldı. Böylelikle bol miktarda fon (dış kaynak-sermaye) girişi oluyor. Bu akımı iki gelişme durdurabilir: Birincisi, geçenlerde Güney Kıbrıs’ta yaşananlara benzer bir sorun Avrupa’da tekrar yaşanırsa o sorunun yaşandığı dönem boyunca sermaye girişi olmaz. Hatta sorunun şiddetine bağlı olarak net sermaye çıkışı da olabilir. İkincisi, Suriye’deki olan bitenin Türkiye topraklarına giderek artan ölçüde taşınması halinde, yine fon akımı olumsuz etkilenir.

    Bu sorunların yokluğunda, yoğun fon girişleri oluyor. Bu fon girişleri liraya değerlenme baskısı yapıyor. Ek olarak yurtiçinde kredi artış oranının yükselmesine yol açıyor. Bu ikinciyi bir tarafa bırakayım. Merkez Bankası liranın reel olarak değerlenmesini istemiyor. Ayrıca fon girişleri zamana zaman oynaklaştığı için kurda da paralel oynaklık oluşabiliyor. Merkez Bankası bunu da istemiyor. Bu nedenle, bir süredir politika faizini düşürüyor. Son zamanlarda, ek olarak, bankaların kendi aralarında yaptıkları işlemlerde ortaya çıkan kısa vadeli faizin (piyasa faizinin) politika faizinin de altında kalmasına izin veren bir likidite politikası izliyor. Sonuçta şu anda mevduat faizleri enflasyonun altında. Keza Hazine tahvillerinin faizleri de.

    Getiri neredeyse kesine yakın hesaplanabiliyor

    Bu politikayı riskli bulduğumu belirttim son yazımda. Nedeni şu: Birincisi, bu politika döviz kurunun alacağı değer hakkındaki belirsizliği son derece azaltıyor ve yabancı fonların elde edecekleri getiriyi neredeyse kesine yakın biçimde hesaplanabilir kılıyor. Böylelikle, bol fon girişinin doğurduğu olumsuz sonucu önlemek için daha fazla fon girişine yol açan bir politika uygulanmış olunuyor. İkincisi, bu politika, yurtiçi faizi enflasyonun altına düşürdüğü ölçüde, yurtiçi tasarrufları azaltıyor. Kalan tasarrufları da altın gibi ekonomik açıdan istenilir olmayan alanlara kaydırma potansiyeli taşıyor. Tasarruf oranımız ise zaten oldukça düşük bir düzeyde; arttırmamız gerekiyor.

    Ne gibi alternatif politika uygulanabilir

    Alternatif politikalar neler olabilir? Elbette ilk akla geleni bu tür kısa vadeli fon girişlerini caydırmayı amaçlayan sermaye kontrollerine gitmek. Bunun uygulanmayacağı defalarca hükümet yetkilileri tarafından ilan edildiği için geçiyorum. Merkez Bankası’nın uygulayabileceği alternatif ne olabilir?

    Temel enflasyona odaklanmak. Temel enflasyon düşmeden politika faizini indirmemek. Yerli paranın değerlenmesine izin vermek. Yerli para değerlendikçe temel enflasyon düşeceğine göre bu düşüşten sonra politika faizini indirmek. Ancak bu indirimi yaparken de mevduat faizinin enflasyonun altında kalmayacağı bir düzeyi gözetmek. Bu arada enflasyonu sıçratan bir kerelik vergi artışları da hükümetçe yapılmayacak elbette.

    Sonuçta bir kez ölünüyor. Bu politikanın riski elbette rekabet gücümüzün bir süreliğine aşınmasına yol açması. Ama dikkat: Bir süreliğine. Üstelik şu anda olduğu gibi enerji fiyatları da enflasyonun düşmesine yardımcı ise bu tür bir politikanın maliyeti fazla olmayacaktır. Oysa uygulanan politika nedeniyle ‘hasta’ sürekli yoğun bakımda kalıyor. Bir türlü ayağa kalkamıyor. Ayrıca enflasyonu düşürücü bir politika gözetmediğimizden, üretim maliyetlerimiz rakiplerimize kıyasla yüksek kalmaya devam ediyor.


    Bu köşe yazısı 21.05.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır