Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Çok amaçlı olmamak da amaç olsa?

    Fatih Özatay, Dr.14 Mayıs 2013 - Okunma Sayısı: 1163

    İstemediğimiz kısa vadeli sermaye girişleri giderek arttı. Oysa kur oynaklığı yok. Ama reel kur 121 düzeyinde.

    Enflasyon hedeflemesi uygulayan merkez bankalarının şöyle bir avantajı var: Tutturmakla yükümlü oldukları sadece bir hedef açıklıyorlar: Enflasyon hedefi. Ancak aslında sadece enflasyona değil en azından iki değişkene odaklanıyorlar. Enflasyonu hedeflenen düzeye yakınlaştırmaya çalışırken aynı zamanda büyüme oranının da potansiyel büyüme oranından sapmasını önlemeye çalışıyorlar. Tek başına enflasyonun hedefe yakın olması yeterli değil onlar için; büyüme oranı mesela potansiyelin altında ise faiz indiriyorlar.

    Bunun bir ‘avantaj’ olduğunu söyledim, nedenini ise açıklamadım. Şu anda Türkiye’de uygulanan para politikası ile karşılaştırıldığında bu avantaj daha iyi anlaşılıyor. Farklı zamanlarda Merkez Bankası, enflasyon hedefi dışında iki rakamsal hedef daha açıkladı: Birincisi, reel kur endeksi 120’nin üzerine çıkarsa tepki vereceğini söyledi. İkincisi, toplam kredi artış oranı için yüzde 15 üst sınırının uygun olduğunu açıkladı. Enflasyon hedefi ise yüzde 5. Arada, büyümenin dengeli olmasını, hem iç hem de dış talebe aynı ölçüde dayanması gerektiğini belirtti. Döviz kurunun dalgalanmasını istemediğini ifade etti. Yüksek cari açığın düşürülmesi gerektiğini ve kısa vadeli sermaye girişlerinin azaltılmasının önemini belirtti.

    Bu kadar çok hedef, hele bu hedeflerin bir kısmı rakamsal olunca, öyle dönemler oluyor ki bunlar birbirlerinin ayaklarına dolanabiliyor. Şu anda büyüme istenilen düzeyde değil. Ama kredi artış oranı yüzde 15 üst sınırının çok üzerinde yüzde 25’e yakın bir düzeyde seyrediyor. Kredi artış oranını sınırlamaya çalışacak bir hamle büyümeye zarar verebilecek. Bu durumda şöyle bir yol benimseniyor: Mealen: “Yüzde 15 üst sınırı aslında hedef değildi; referans olsun diye belirttik, orada esneğiz” deniliyor. Hoş olmuyor.

    Enflasyon hedefi nasıl konulacak, bu konuda nasıl bir iletişim politikası izlenecek, enflasyon hedeflemesi uygulayan merkez bankası araçlarını nasıl kullanacak hakkında gelişmiş bir kuramsal çerçeve var. Çok sayıda iktisatçı son 30 yılda çok sayıda katkı verdi bu alanda. Oysa kredi artış oranına kamuoyuna açık bir hedef koymak bir macera. Finansal istikrar açısından kredi artış oranının yüksek olmaması gerektiğini biliyoruz. Ama ne kadar yüksek, diğer hedeflerle ne zaman çelişir ne zaman çelişmez, nasıl bir iletişim uygulamak gerekir, kredi artış oranını düşürmek merkez bankalarının işi midir, yoksa makro sakıngan araçlara sahip olan kurumların mesela Türkiye’de Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun işi midir, hangi kredi türü? Bu sorular hakkında henüz ortada tatmin edici düzeyde akademik çalışma ve uygulama yok. Bilmiyoruz.

    Keza reel kur hedefini ele alın. Enflasyon hedeflemesi uygulanıyor olsa, enflasyonu hedefe, büyüme oranını potansiyel düzeyine yakınlaştırmanın yanı sıra, reel kuru da denge değerine ulaştırmaya çalışan bir çerçeve tasarlanabilir. Ama sadece enflasyon hedefi açıklanır. Bu tip akademik çalışmalar var; yararlanmak mümkün. Oysa hem rakamsal enflasyon hedefinin hem rakamsal reel kur hedefinin hem de rakamsal kredi artış oranı hedefinin birlikte kamuoyuna açıklandığı bir para politikası rejimine ait bir akademik çalışma yok. Üstelik bu üç hedefin yanı sıra, rakamsal olmayan diğer hedeflerin -mesela kur oynaklığını azaltmaya çalışmak hedefinin- de açıklandığı bir model hiç yok. Olmayınca, size fener tutan bir bilgi birikimi yok; kesif sis altında yol almaya çalışıyorsunuz.

    Duruma bir bakın: İstemediğimiz kısa vadeli sermaye girişleri giderek arttı. Oysa kur oynaklığı yok. Ama reel kur 121 düzeyinde. Dahası, tasarruf oranımız çok düşük. Enflasyon yüzde 6’nın altına düşmeyebilir. Ama büyüme düşük. Ve de ihracat iyi gitmiyor. Ama kredi artış oranı da yüzde 25!

    Bu köşe yazısı 14.05.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır