Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Kulakların çınlasın Necati Ağa

    Fatih Özatay, Dr.07 Mayıs 2013 - Okunma Sayısı: 1099

    Tasarruf oranımız sadece yokuş aşağı yuvarlanmıyor; uluslararası karşılaştırmalar yapıldığında da iç açıcı değil.

    Her şeyin yolunda gittiğini düşünürken korkarım ilerisi için yeni sorunlar biriktiriyoruz. Bunlardan ilki, yurtiçi tasarruf oranımız baş aşağı çakılıyorken mevduat faizinin enflasyonun altında kalma olasılığının yüksekliğine ilişkin. İkincisi ise, Merkez Bankası’nın, bankaların topladıkları lira cinsinden mevduatın kendisinde bulundurmak zorunda oldukları kısmını (zorunlu karşılıkları) isterlerse döviz cinsinden tutmaya izin veren ROM uygulaması. Çok ilgisiz gibi görünecek ama değil: ROM ile son havaalanı ihalesinin euro cinsinden yapılması arasında yakın bir anlayış birlikteliği var. Her ikisi de sonuçta lira değil döviz tutmayı, döviz cinsinden borçlanmayı özendiren uygulamalar. Üstelik kendi kendilerini besliyorlar: Bu tür bir özendirim (müşevvik) böyle uygulamaları giderek zorunlu kılıyor.

    2010’un sonlarından itibaren en çok ürktüğümüz gelişme neydi? Cari işlemler açığının rekor düzeye çıkması. Daha makul düzeye düşürmek için büyüme oranımızın yüzde 2,2’ye inmesine razı olduk 2012 yılında. Cari işlemler açığını farklı biçimlerde tanımlamak mümkün. Mal ve hizmet ithalatı ile mal ve hizmet ihracatı arasındaki fark olarak alabileceğimiz gibi, yurtiçi yatırımlar ile yurtiçi tasarruflar arasındaki farka eşit olarak da düşünebiliriz. Yatırım düzeyini düşürmüyorsak, ne kadar az tasarruf yapıyorsak o kadar çok cari açık veriyoruz. Son cümleyi, “Yatırım düzeyini düşürmüyorsak, ne kadar çok tüketim yapıyorsak o kadar çok cari açık veriyoruz” biçiminde de okumak mümkün elbette.

    Tasarruf oranı düşüyor

    Yurtiçi tasarruf oranımızın gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı, 1990-1999 döneminde ortalama yüzde 21,6 düzeyindeydi. 2000-2009 döneminde yüzde 15,8’e düştü. 2010-2012 ortalaması ise yüzde 13,5 oldu. Baş aşağı giden bir tasarruf oranımız var. ‘Orta Vadeli Program’, yurtiçi tasarrufun GSYH’ye oranını 2013 yılında yüzde 15’e yükseltmeyi hedefliyor. Tasarruf oranımız sadece yokuş aşağı yuvarlanmıyor; uluslararası karşılaştırmalar yapıldığında da iç açıcı değil. 2012’de bizim tasarruf oranımız yüzde 14,3 düzeyindeyken Rusya’nınki yüzde 27, Kore’ninki yüzde 31, Hindistan’ınki ise yüzde 32 idi. Latin Amerika ülkeleri de genellikle düşük tasarruf oranından mustariptir. Oysa Brezilya’nın 2012’deki tasarruf oranı bizden belirgin biçimde yüksek: Yüzde 17,6. Düşük tasarruf oranı Orta Vadeli Program’da da dile getirilen en önemli sorunlarımızdan birisi. Çözüme yönelik olarak atılan adımlar da var. Mesela yeni bireysel emeklilik sistemi ve hayat sigortası gibi. Orta Vadeli Program özellikle vurguluyor bu adımları. Açık ki, ekonomi yönetimi bu önemli kırılganlığın farkında ve çözüm üretmeye çalışıyor. Ne var ki faizlerdeki gidişat bu sorunun çözüm çabalarına ters düşüyor. Şu anda mevduat faizleri yüzde 6-7,5 aralığında. Hazine tahvil faizleri daha da düşük. Oysa bir yıl sonrası için beklenen enflasyon da üç aşağı beş yukarı bu düzeyde.

    Gelişmiş ülkelerin bol kepçe para saçmaları ve faizleri son derece düşük düzeylerde tutmaları başımıza bela. Bizim gibi ülkelere bol miktarda kısa vadeli sermaye girişi oluyor. Her an geri kaçabilecek bu tür sermaye girişini azaltma çabası, hem girişlerin hem de ani geri dönüşlerin yarattığı sorunlar dikkate alındığında, elbette anlaşılır bir çaba. Enflasyonun düşmemesine karşın faiz haddinin düşmesinin ana nedeni de bu çaba. Ama ne var ki bu çaba, çözmeye çalıştığı sorunu besliyor. Tasarruf oranını düşürerek Türkiye’yi yabancı sermaye girişlerine daha da bağımlı kılma riski taşıyor. Bizim yatılı lisenin revirindeki sağlık memuru Necati Ağa –namı diğer ‘Baytar Necati’-, her ateşi çıkana kahverengi bir hap verirdi. Para politikasını o kahverengi hapa benzemekten korumakta yarar var. Her derde deva olmaya çalışırsanız, farkında olmadan dertleri arttırabilirsiniz.


    Bu köşe yazısı 07.05.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır