TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye'nin ya cumhurbaşkanının ya da başbakanın yetkilerini azaltması gerekmektedir. Yoksa 'ada'da olan burada da olur.
Bugün 1 Mayıs’ta İstanbul’u dünya âleme Şam ve Halep gibi gösteren idari beceriksizlikten bahsetmeyeceğim. Dünün siniri ile tepki yazısı yazmayayım dedim. Size bir başka duygusal tepkiyi, cumhurbaşkanını halkın seçmesi düzenlemesini hatırlatırım. O madde başımıza beladır. Türkiye’nin bir cumhurbaşkanlığı sistemi meselesi vardır. Gelin bakın nasıl vardır?
Aslında hep tersi olurdu. Kıbrıs’ta olan, Türkiye’nin kötü bir kopyası gibi olurdu. Ama iş başkanlık sistemine geldiğinde, bana kalırsa Kıbrıs, Türkiye’ye yol gösteriyor. Kuzey Kıbrıs’ın yönetim sistemini biliyor musunuz? Sistemde, halkın seçtiği vekillerden oluşan bir meclis ve o meclise karşı sorumlu bir başbakan var. Aynı zamanda halkın doğrudan oylarıyla göreve gelen ve geniş yetkilere sahip bir de cumhurbaşkanı var. Buna ne dendiği, siyasetbilimcileri ilgilendirir. Siyasetçileri değil. Nasıl? Şöyle: Geçenlerde bu işleri dert edinen bir dostum, “Sence Tayyip Bey başkanlık sistemini mi, yoksa yarı başkanlık sistemini mi tercih eder” diye sorunca, “Bana kalırsa, uygulanacak sistemin ismi senin gibi siyasetbilimciler tarafından sonradan konulacak. Ben, Tayyip Bey’in sistemin adı ile ilgilendiğini zannetmiyorum” dedim. Sistem tasarımı siyasetçinin işi olmaz. O, icraat yapmak ister yalnızca. Kıbrıs’ta da aynen böyle başkanlık sistemine meyleden bir parlamenter sistem var. Aynen 2007 anayasa değişiklikleri Türkiye’nin geldiği nokta gibi yani. Ve bakın neler oluyor?
Meseleyi gözünüzde canlandırayım müsaadenizle. Türkiye’de 75 milyonun 550 milletvekili, KKTC’de 300 bin kişinin 50 milletvekili var. Bir başka deyişle bir milletvekili Türkiye’de 136 bin kişiyi, KKTC’de 6 bin kişiyi temsil ediyor. Bir de bu küçük, yarımadada, beş ayrı ilçeye bölünmüş seçim bölgesi düşünün. 2-3 bin seçmenin oyuyla milletvekili seçilebiliyorsunuz sonuçta. Cumhurbaşkanı %50’yi aşkın bir oyla seçiliyor. Sonra başbakan yüzde 50’den daha az bir oyla göreve geliyor. Sonra neler olduğuna en güzel örneği bu günlerde KKTC veriyor. Ben hemen söyleyeyim: KKTC yönetilemiyor. Büyük kararlar verilemiyor. KKTC sürükleniyor yalınızca.
KKTC’de iktidarı elinde tutan Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) Ekim 2012’deki 19. Olağan Kurultayı yaklaştıkça, partinin uzun yıllar boyunca liderliğini yapmış bugünün Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile partinin ve hükümetin bugünkü lideri Başbakan İrsen Küçük arasında ciddi bir mücadele başlamıştı. Kurultayda, İrsen Küçük ile Eroğlu’nun desteklediği UBP Milletvekili Ahmet Kaşif yarıştı. Kurultayda konuşma yapan Cumhurbaşkanı Eroğlu ise 23 yıl UBP Genel Başkanlığı, 19 yıl başbakanlık yapmış, 36 yıllık bir UBP’li olduğunu hatırlattı. Ve ardından, KKTC anayasasının cumhurbaşkanlığına partili bir adayın talip olmasına engel olmadığını ve “Cumhurbaşkanı seçilen partisinden kopar” da demediğini vurguladı. Geleceği görebiliyor musunuz? Nihayetinde Küçük, kurultayı, yedi oy farkla kazanıp zafer ilan etti. Kaşif, bu oy farkının zafer ilan etmek için yetersiz olduğunu, ikinci turun gerektiğini iddia edince kurultay mahkemelik oldu. Mahkeme ikinci turun gerekliliğinde karar kıldı: İkinci tur Şubat 2013’te yapıldı. İrsen Küçük yine kazandı. Bu arada, hükümet işleri ile parti işleri birbirine girdi. Her iş bekledi. Kıbrıslı Türkler kendi hayatlarından memnunlar. Anketler öyle diyor. Ama KKTC’nin geleceğinden endişeliler. ‘Ada’daki yapının sürdürülebilir olmadığını düşünüyorlar. Sürdürülebilir değilse ne olur? Kimse geleceğe yatırım yapmaz. Sonunda kimse memnun olmaz. Siyasetin görevi, siyasi yapıyı sürdürülebilir kılmaktır. En azından toplumda böyle bir kanaati yaygınlaştırmaktır. KKTC’de yönetim iç çekişmeleri, olumsuz kanaati yalnızca pekiştirmektedir. Enerji israfına yol açmaktadır. 2007 değişiklikleriyle anayasamıza bir bomba yerleştirilmiştir. Duygusal tepkiyle gelen cumhurbaşkanını halkın seçmesi maddesi tehlikelidir. Türkiye’nin ya cumhurbaşkanının ya da başbakanın yetkilerini azaltması gerekmektedir. Yoksa ‘ada’da olan burada da olur. Aynı oradaki gibi, biz de burada, birbirleriyle göz göze gelmemeye çalışan bir cumhurbaşkanı ve bir başbakan, onların kavgalı ve aynı salonda bulunmamaya özen gösteren eşleri ile kapsamlı reformlar yapması beklenirken ikiye bölünen bir iktidar partisi ile karşılaşırız. Boşuna Kıbrıs bize ayna tutuyor demiyorum.
* Bu köşe yazısı 03.05.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.