Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    IMF'nin raporundaki görünüm Türkiye'yi nasıl etkileyecek?

    Fatih Özatay, Dr.20 Nisan 2013 - Okunma Sayısı: 1002

    Finansal koşullara ilişkin olumlu hava sürerse büyüme açısından Türkiye'yi sınırlayabilecek ana unsur, zayıf ihracat performansı olur.

    Perşembe günü IMF’nin yılda iki kez yayımladığı Dünya Ekonomik Görünümü raporunun kısa dönemli gelişmeler açısından önemli gördüğüm noktalarını özetledim. Kısa dönemde olabilecekler açısından IMF’nin son yıllardaki en iyimser raporu olarak göze çarpan raporda, ABD’de ve Avrupa’da özellikle 2012’nin ikinci yarısında alınan kararların uluslararası finansal gerginliği azalttığı vurgusu var. Ancak IMF, 2013’e ilişkin olarak ekim ayında verdiği büyüme öngörülerini aşağıya çekti. Avrupa Birliği’nin büyüme tahmini 0,2 puan, Kuzey Afrika ve Ortadoğu Bölgesi’ninki ise 0,3 puan düşürüldü. 2013’ün büyüme açısından ikinci yarısının daha iyi olacağı öngörüsü yer alıyor. Türkiye açısından ne ima ediyor bu görünüm?

    IMF’nin finansal duruma ilişkin saptamaları yeni bir şey söylemiyor aslında. 2012’nin son aylarında olumlu hava iyice belirginleşmişti. Hatırlarsanız, geçen yılın sonunda 2013’e ilişkin öngörülerimi verirken yaptığım birkaç temel varsayımdan ikisi bununla ilgiliydi. ABD’nin mali uçuruma düşmeyeceği ve Avrupa’ya bağlı olarak finansal gerginliklerin artmayacağı kabulü vardı ana senaryomda. Dolayısıyla bu açıdan yeni bir şey yok. Yine o zaman da bir ‘ama’ vardı. Her an, yeni bir gelişmeye bağlı olarak finansal piyasalarda çalkantı olabilirdi. Mesela İtalya’daki siyasi durum böyle bir karışıklığı tetikleyebilirdi. İtalya değil de devreye mart ayında Güney Kıbrıs girdi; ama çalkantı kısa sürdü. Bu açıdan da yeni bir şey yok.

    Yeni olan, Japonya’nın bol kepçe para basacağını açıklaması oldu. IMF’nin yeni raporundaki kısa vadeli finansal piyasa görünümü ya da aralık ayındaki temel senaryomda yaptığım ve az önce sözünü ettiğim varsayımlarım doğru çıkarsa bizim gibi ülkelere gelen uluslararası sermaye miktarında artış beklenir. Bu olgunun birkaç etkisi olacaktır. Birincisi, Türkiye 2013 yılında cari işlemler açığını finanse etmekte zorlanmaz. İkincisi, bankaların ve şirketlerin döviz cinsinden borçlanma eğilimi artar. Buna bağlı olarak bankaların kredi arzını arttırma iştahları yükselir. Üçüncüsü, liradaki değerlenme baskısı artar (kura düşme yönünde baskı gelir). Dördüncüsü, Merkez Bankası kurdaki düşüş baskısını ve bankaların kredi arzını kontrol dışı arttırma eğilimlerini önlemeye çalışır. Faizler daha da düşebilir. Bankaların topladıkları lira cinsinden mevduat karşılığında Merkez Bankası’nda tutmak zorunda oldukları karşılıkları döviz olarak tutmayı tercih etmeleri halinde daha fazla döviz tutmalarını sağlayacak yeni düzenlemeler gelebilir. Farklı bir ifadeyle, borçlanılan dövizin daha yüksek bir kısmına Merkez Bankası ‘el koymak’ ister.

    IMF’nin hem dünya ekonomisi hem de Türkiye’nin iki önemli ihracat pazarı için yaptığı büyüme tahminini aşağıya çekmesi ise elbette doğrudan ihracatımızı ilgilendiriyor. Zaten ihracat açısından bu yıl zorlanacağımız bekleniyordu. Altın dışı ihracat ocak ve şubat aylarında arttı. Ama Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre mart ayında bir yıl öncesine göre yerinde saydı. IMF’nin yeni öngörüleri gerçekleşirse ihracat açısından sorunlu bir yıl yaşama ihtimalimiz var. ‘Sorun’dan kasıt ihracatın düşmesi değil, sınırlı bir oranda artması. Finansal koşullara ilişkin yukarıda sözünü ettiğim olumlu havanın sürmesi durumunda, büyüme açısından Türkiye’yi sınırlayabilecek ana unsur, bu zayıf ihracat performansı olacaktır. Yine de 2013 için yüzde 4 düzeyinde bir büyüme oranı, ulaşılabilir bir büyüme oranı olarak görünüyor.

    Bu köşe yazısı 20.04.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır