Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Reel kuru hedeflemek ve kur oynaklığını azaltmak

    Fatih Özatay, Dr.13 Nisan 2013 - Okunma Sayısı: 1085

    Döviz kuru rejimi neredeyse 'önceden açıklanmış artış hızı sabit bir kur rejimi' haline geliyor. Bu da kısa vadeli sermayeyi cezbediyor.

    Veri bombardımanından önce önemli bir ekonomik hastalıktan söz ediyordum. Tüm kesimlerin bilançoları toplulaştırıldığında, döviz cinsinden borçların döviz cinsinden alacaklara göre yüksek olduğu ekonomileri inceliyordum. Farklı bir ifadeyle, tam olarak ‘normalleşememiş’ ekonomileri. Türkiye de böyle. Bu tür ekonomilerde ekonomi politikası tasarlayanların ve yürütenlerin temel bir açmazı var. Önce iki nokta...

    Bir: Kısa vade açısından bakıldığında bu tip ekonomilerde kurun enflasyonun altında kalmasının (yerli paranın reel olarak değerlenmesinin) olumlu etkileri ağır basabiliyor. Ama vade uzadıkça paranın reel olarak değer kazanmasının doğurduğu sonuçlar giderek olumsuzlaşabiliyor: Rekabet gücü törpüleniyor. Yerli paranın reel olarak değerli olması ve bunun uzunca bir süre devam etmesi, döviz cinsinden borçlanmayı özendiriyor. Fon ihtiyacı olanlar, bu ihtiyaçlarını ağırlıklı olarak yurtdışından temin etme yoluna gidiyorlar. Sonuçta ülkenin açık döviz pozisyonu artıyor. Bir anlamda, açık döviz pozisyonu kendini besliyor; süreç içinde daha fazla açık döviz pozisyonuna yol açıyor. Dolayısıyla yerli paranın ne reel olarak değerlenmesini ne de değer yitirmesini istiyorsunuz.

    İki: Öte yandan böyle bir ekonomide kur çok önemli bir değişken haline geliyor. Kur ne kadar oynaksa ileriye yönelik plan yapmak o kadar zor oluyor; belirsizlik artıyor çünkü. Bu nedenle, koşullar elverdikçe merkez bankaları bu oynaklığı azaltma yoluna gidebiliyor.

    Açmaz bu ikisini bir arada sağlamaya çalışmak ile ilgili. Birinci noktada vurgulanan nedenlerle reel kuru belli bir düzeyde tutmak istiyorsunuz. Çok kaba bir hesap yapalım: Türkiye’de 2009 yılından bu yana geçen sürede ortalama enflasyon yüzde 7,5. AB’deki ve ABD’deki enflasyonun, uzun dönemli ortalamasına yakın, yani yüzde 2 olduğunu düşünelim. Bu durumda Türkiye ile bu ülkeler arasındaki enflasyon farkı yüzde 5,5. Hesabı karıştırmamak için rakiplerimizdeki enflasyonu işin içine katmayalım. Sonuç şu: Paramızın reel değerini koruyabilmesi için döviz kurunun yıllık ortalama yüzde 5,5 düzeyinde artması gerekiyor. Dolayısıyla reel kuru gözeten bir para politikası uygulanıyorsa, yaptığım bu basit hesabın daha karmaşığı yapılarak kurun ne kadar artmasının istendiği hesaplanabilir.

    Ek olarak, ikinci noktada belirtilen nedenlerle kurdaki oynaklığı da azaltmaya çalışıyorsanız şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Döviz kurunun yıllık ortalama ne kadar artacağını, yani zamanla izleyeceği yolun eğilimini hesaplayabiliyorum. Elbette bu yoldan sapma olacağını da biliyorum. Ama bu sapmaların bu eğilim etrafında bir yukarıya bir aşağıya olacağını da göz önüne alıyorum. Zira sürekli aşağıya doğru sapma olursa yerli para reel olarak değerlenecek. Sürekli yukarıya doğru sapma olursa da bu sefer reel olarak değer yitirecek. Ekonomi yönetimi bunu istemiyor oysa. Şimdi bu belirliliğin üzerine bir de bu sapma miktarı azaltılmak isteniliyor. Oynaklığın azaltılmaya çalışılmasının anlamı bu.

    Dolayısıyla, döviz kuru rejimi neredeyse ‘önceden açıklanmış artış hızı sabit bir kur rejimi’ haline geliyor. Bu da özellikle kısa vadeli sermaye girişleri için çok elverişli bir ortam sağlıyor; onları cezbediyor. Zira ülkeden çıkacakları dönemde kurun ne düzeyde olabileceğini üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorlar. Kur riskleri neredeyse ortadan kalkıyor. Ayrıca aynı gerekçeyle yurtiçinde yaşayanları da döviz cinsinden borçlanmaya itiyor. Sonuçta sözünü ettiğim ekonomik hastalık artarak sürüyor. Türkiye’ye ilişkin son rakamlar da bu gerçeğe işaret ediyor. Sürdüreceğim.


    Bu köşe yazısı 13.04.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır