Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Kürt politikacılar neden kalkınma dilini öğrenmeye başlamalıdır?

    Güven Sak, Dr.06 Nisan 2013 - Okunma Sayısı: 2014

    Türkiye bir uzlaşma sürecinden geçmektedir. Otuz yıllık silahlı Kürt hareketinin ardından ülke temkinli bir iyimserlik içerisindedir. Bu, son on yılda Türkiye’nin sorunu çözmeye yönelik ikinci girişimi. İlki birbiri arkasına gelen kamu diplomasisi faciaları nedeniyle başarısız olmuştu. Hükümet o zamanlar uzlaşma sürecinin doğrusal olmayan dinamiklerden haberdar değildi. Umuyorum bu kez farklı olacak.

    Peki, süreçten “barış temettüsü” beklemeli miyiz? Evet. Ama süreçten en fazla kazancı Diyarbakır değil Gaziantep elde edecektir. Uzlaşma sürecinin ekonomik etkisini incelemenin en iyi yolu Türkiye’nin farklı kentlerindeki yatırım ortamını karşılaştırmaktır. TEPAV’da son iki yıldır il düzeyinde yatırım ortamı değerlendirmeleri yapıyoruz. İzmir ve Diyarbakır’ın yatırım ortamlarının karşılaştırması, barış temettüsünün varlığını kanıtlıyor. Ama Gaziantep ile Diyarbakır’ın karşılaştırması, Diyarbakır’ın Gaziantep’ten daha az fayda sağlayacağını söylüyor. Burada sorun sadece uyuşmazlıktan doğan siyasi belirsizlik değildir. Diyarbakır’ın bağlantısallığın son derece eksik olmasından kaynaklanan yapısal bir sorunu da vardır.

    Müsaadenizle çatışma coğrafyasıyla ilgili kısa bir dersle başlayayım. İzmir Türkiye’nin batısında, Ege kıyısında. Gaziantep ve Diyarbakır ise ülkenin güneydoğusunda yer alıyor. Türkiye’nin son elli yılda yakaladığı ekonomik büyümenin lokomotifi iç göçtü. Ülke nüfusu karma etnik gruplardan oluşuyor. Ama İzmir ve Gaziantep’in nüfusu çoğunlukla Türk, Diyarbakır nüfusu ise çoğunlukla Kürt. Silahlı Kürt isyanının merkezi güneydoğu olduğu için İzmir çatışmadan uzak, Diyarbakır ve Gaziantep ise çatışmaya yakın. Burada iki ayrı karşıtlık söz konusu: Biri doğuyla batı arasında, diğeri de doğunun kendi içinde.

    Gaziantep ve Diyarbakır’ı İzmir’den ayıran ilk unsur finansmana erişimdir. İzmir’de araştırmaya katılanların yüzde 17’si banka kredilerine erişebilmektedir. Oran, Gaziantep’te yüzde 3’e, Diyarbakır’da ise yüzde 1’in altındadır. Sigortacılık hizmetlerine erişimde de benzer bir durum söz konusudur. Çatışma bölgesinde belirsizlik yüksek, hizmetlere erişim düşüktür. Sözlü veriler de bunu desteklemektedir. Ağrı ile Diyarbakır arasındaki beş saatlik yolculuğu boyunca güvenlik kaygıları nedeniyle karısından beş kez telefon alan bir işadamı tanıyorum. Barış süreci insanların omuzlarından bu yükü alabilirse sağlıklı bir barış temettüsü bekleyebiliriz.

    Bir de, doğunun içinde, Gaziantep ile Diyarbakır arasında bir karşıtlık vardır. Türkiye’nin en büyük 1.000 şirketi içerisinde Gaziantep’ten 43, Diyarbakır’dan ise sadece 1 şirket vardır. İki ilin ihracat performansı arasında da benzer bir fark vardır. Neden böyledir?  Türkiye’de düzgün otobanlara erişimi olan çok az il vardır. Gaziantep bunlardan biridir. Merhum Cumhurbaşkanı Özal’ın karayolu vizyonu sağ olsun, Gaziantep’in liman kentleri Mersin ve İskenderun’la ve Irak piyasasına açılan Habur Kapısı’yla bağlantısı vardır. Öte yandan Diyarbakır’ın herhangi bir karayolu rotasıyla bağlantısı yoktur. Böyle bir bağlantı inşa etmek oldukça maliyetlidir ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bunun farkındadır. O zaman alın size bir mucize: Özal sayesinde Gaziantep, barış temettüsünden Diyarbakır’dan daha fazla pay alacaktır. Gaziantep, barışın meyvelerinden faydalanmaya Diyarbakır’dan daha hazırdır.

    Siyasi sorun çözülürse, Diyarbakır da diğerleri gibi kendi yapısal sorunlarını çözmeye uğraşacaktır. Diyarbakır’ın asıl kaygısı bağlantısallık olmalıdır. Kürt politikacılar artık yeni bir dili, ekonomi ve kalkınma dilini öğrenmeye başlamalıdır.

    Bu köşe yazısı 06.04.2013 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır