Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Tedavi kolay değil

    Fatih Özatay, Dr.19 Mart 2013 - Okunma Sayısı: 1408

    Yüksek düzeyde bir açık döviz pozisyonu, ekonomik bir hastalık: Başkalarının bastığı paralar cinsinden borçlu oluyorsunuz.

    Döviz cinsinden borcun, döviz cinsinden alacaklardan çok fazla olduğu (açık döviz pozisyonu yüksek düzeyde olan) ekonomilerin sorunları üzerinde durdum son iki yazımda. Bu yazıların ikincisinde, döviz kurunun yurtiçi enflasyon ile enflasyon arasındaki fark kadar artmamasının (yerli paranın reel olarak değerlenmesinin) olumlu ve olumsuz etkilerinden söz ettim. Bu etkilerden sonuncusu oldukça ilginç; açık döviz pozisyonunun kendini beslemesine yol açıyor. Yerli paranın reel olarak değerli olması ve bunun uzunca bir süre devam etmesi, döviz cinsinden borçlanmayı özendiriyor. Süreç içinde daha fazla açık döviz pozisyonu ortaya çıkıyor.

    Sonuçta yüksek düzeyde bir açık döviz pozisyonu, ekonomik bir hastalık: Başkalarının bastığı paralar cinsinden borçlu oluyorsunuz. Bu durumda, ekonominizde finansal piyasaları tedirgin eden gelişmeler olmasa bile, yurtdışındaki gerginlikler size de yansıyor. Risk alma iştahındaki her dalgalanma sizde de dalgalanmalar yaratıyor. Yurtdışındaki dalgalanmalar şiddetlenirse ekonominiz son derece kötü etkilenebiliyor. Mesela 2008 sonu ile 2009’un ilk yarısı arasında Türkiye’de yaşananlar gibi... Tek olumsuzluk bu değil. Yurtdışında gerginlikler yaşanmıyor olsa bile ekonomi politikası seçenekleriniz sınırlanıyor. Özellikle de para politikası uygulaması daha bir zorlu hale geliyor. Birkaç örnek vereyim bu zorluğa ilişkin.

    Enflasyonu düşürmeye çalışan bir para politikasının yanı sıra ülkenin rekabet gücünü korumak için paranızın reel değerini de gözetecek bir para politikası uyguluyorsunuz diyelim. Mesela, 2010 sonuna doğru yapıldığı gibi, paranın reel olarak değerli olduğu saptamasından yola çıkarak, döviz kurunu zamana yayarak arttırmayı amaçladınız. Kurdaki artışın, yurtiçi enflasyonla yurtdışı enflasyon arasındaki farktan daha fazla olması gerekiyor ki aşınan rekabet gücünüz yeniden toparlansın.

    Merkez bankası olarak birinci seçeneğiniz şu: Enflasyonu düşürmeye çalışan bir para politikası rejiminin (mesela enflasyon hedeflemesinin) iki ‘fark’a tepki verdiğini biliyoruz: Enflasyon ile hedeflenen enflasyon arasındaki fark ile üretim düzeyiyle potansiyel üretim düzeyi arasındaki fark. Tepki, faiz politikası yoluyla oluyor. Yerli paranın reel değerini de gözeten bir para politikası ile bunu gözetmeyen bir para politikası arasındaki fark şu: Faizleri arttırmak gerektiğinde daha az arttırılacak. Faizleri düşürmek gerektiğinde ise daha fazla düşürülecek. Bu seçeneği seçtiyseniz birkaç şeyin yaşanmamasına ‘duacı’ olmalısınız: Yurtdışı finansal piyasaların karışmamasına. Kamunun ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatlarını beklenmedik biçimde yükseltecek vergi artışları ve benzeri düzenlemelerin yapılmamasına. Enerji fiyatlarının yükselmemesine.

    Dikkat edilirse bunların hepsi enflasyonu yükseltecek gelişmeler. Oysa siz zaten enflasyon ile döviz kuru artışı arasında bıçak sırtı bir dengede gidiyorsunuz; yurtiçi-yurtdışı enflasyon farkının üzerinde artıyor döviz kuru. Bunlardan birinin ya da birden fazlasının gerçekleşmesiyle enflasyon bu sefer ‘aşırı’ oranda yükselecektir. Tıpkı 2011’in ikinci yarısında Türkiye’de olduğu gibi. Üstelik uygulanmakta olan para politikasının sorgulanmasına ve giderek merkez bankasının kredibilitesinin aşınmasına yol açabilir böyle bir gelişme. Kendinizi birden tam tersi politikalar uygulamak zorunluluğunda bulabilirsiniz. Tıpkı 2011’in son ayları ile 2012’nin ilk ayları arasındaki dönemde Türkiye’de olduğu gibi. Yaşanmaması için duacı olacaklarınızdan ilkinin gerçekleşmesinin ek bir zararı daha var: Ekonomide döviz açık pozisyonu olduğu için aşırı kur artışıyla bilançolar bozulacak ve büyüme oranınız düşecektir.

    İkinci seçenekte de benzer sorunlar var; perşembeye ele alacağım.


    Bu köşe yazısı 19.03.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır