Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye’ye dair iki bakış açısı

    Güven Sak, Dr.23 Şubat 2013 - Okunma Sayısı: 1501

    Geçenlerde iki ayrı gazetede iki röportaj okudum. Röportajlar, Türkiye hakkında birbirinden tamamen farklı ancak birbirini tamamlayıcı iki farklı bakış açısını yansıtıyordu. İlki, Habertürk’ün Brezilyalı futbol yıldızı Alexsandro de Souza ile diğeriyse Hürriyet’in Lübnan Başbakanı Necip Mikati ile röportajı... İkisi de yabancı olsa da, bakış açılarının yabancı gözüyle olduğunu düşünmüyorum. Alex, Fenerbahçe’de sekiz yıl futbol oynadı. Necip Mikati de neticede Doğu Akdenizli… İkisine de Türkiye izlenimleri sorulmuş. İki röportajı arka arkaya okumak gerçekten kafa karıştırıcı olabiliyor. Türkiye, bir yandan bir dizi dönüşümün gerçekleştiği, geçmişiyle ipleri koparmayı birden fazla kez başarmış bir ülke. Ancak bazı konularda, özellikle de ortalama genç vatandaşların hayatına baktığımızda değişime karşı sürekli bir direnç görmek mümkün. Peki, bu iki görüş birbiriyle çelişiyor mu? Kesinlikle hayır... Türkiye’de muhafazakar ve yenilikçi unsurlar aynı anda bulunuyor.

    Müsaadenizle Alexsandro de Souza röportajıyla başlayayım. Alex, Türkiye’de ünlüler arasında özel bir konuma sahip. 2012 yılında hala Fenerbahçe’de oynarken Fenerbahçe taraftarları tarafından yaptırılan heykeli İstanbul’a dikildi. Daha sonra teknik direktörle aralarında çıkan anlaşmazlık sonucu Fenerbahçe’den ayrıldı. Alex, verdiği röportajda Türk futbolunu Brezilya ligleriyle karşılaştırmış. Türkiye’de genç oyuncuların fazla fırsat bulamadığını, önceliğin yaşça büyük oyunculara verildiğini, Brezilya’da ise durumun tam tersi olduğunu söylüyor. Paris Saint German’e yeni transfer olan, Sao Paolo’nun genç yıldızı Lucas için “Türkiye’de olsaydı daha yedek kulübesinde bekliyor olurdu.” diyor Alex. Bu da genç oyuncuların becerilerini sergilemesini zorlaştırıyor. Türkiye, değişime karşı direnç gösteriyor.

    Öte yandan, Mikati’nin röportajı Türkiye’nin dönüşümler geçirmiş ve hala geçirmekte olan bir ülke olduğunu ortaya koyuyor.

    Mikati, “Türkiye, Arap coğrafyasındaki değişimin modeli ya da ilham kaynağı mı?” sorusuna cevaben, her toplumda dönüşümün kendine has bir karakteri olduğunu ve bir ülkede uygulanan modelin diğer ülkelerde tekrarlanmasının zor olduğunu söylüyor. Türkiye’nin son on yıldaki olağanüstü iktisadi performansından bahsederken, dönüşümünün merkezinde yer alan 80 yıllık bir reform sürecine, yani Medeni Kanun’a dikkat çekiyor. Türkiye’nin bugünkü kayda değer performansını olanaklı kılan ilk dönüşüm, günlük hayatın laikleşmesiydi. Mikati, Türkiye’deki ve Arap dünyasındaki dönüşümün temel farklılığı olarak Medeni Kanun’a işaret ederek çok doğru bir noktaya parmak basmış. Arap Baharı’nın önünde gidecek uzun bir yol var. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kişisel olarak dini bütün bir Müslüman olduğunu, ancak laik bir ülkenin başbakanı olduğunu söylediğinde İslamcılar nasıl kızmışlardı, hatırlayın. İşte fark, oradaki İslamcılarla buradakiler arasındaki farkta yatıyor.

    20. yüzyılın başında, Kahire, Beyrut ve İstanbul’un modernleşme hayalleri birbirine benziyordu. Bugün o hayaller İstanbul’da gerçekleşti, Kahire ve Beyrut’ta suya düştü. Bu Türkiye’de yaşanan ilk büyük dönüşüm oldu. İkinci dönüşüm hamlesi 1983’te, merhum Özal döneminde geldi. Üçüncü dönüşüm dalgası 2002’de Erdoğan ile yaşandı. Türklerin intibak yeteneği ve değişimin hızı engelleri ortadan kaldırdı. Bana sorarsanız bu kayda değerdir.

    Bu köşe yazısı 23.02.2013 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır