Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    'Sıcak' parayı özendiriyor muyuz yoksa?

    Fatih Özatay, Dr.21 Şubat 2013 - Okunma Sayısı: 1326

    Yanıtını aradığım soru, amaca uygun mu hareket ediyorsunuz yoksa amacınıza ters düşen işler mi yapıyorsunuz?

    Türkiye’ye kısa vadeli fon getirip lira cinsinden finansal varlık almaya niyetleniyorsunuz diyelim. Gelişmiş finansal piyasalardaki çok düşük faiz düzeyi dikkate alındığında, Türkiye’deki en düşük faiz düzeyi bile oldukça yüksek kalıyor. Mesela Merkez Bankası’nın faiz koridorunun alt sınırını alın. Salı günü yüzde 4,75’ten yüzde 4,5’e düşürüldü. Yüzde 4,5 iyi bir oran.

    Ama yabancı fon yöneticisi olarak sizin dikkate alacağınız tek değişken lira cinsinden faiz oranı değil. Şu andaki döviz kurunun düzeyi ile lira cinsinden mali varlığınızı satıp elde ettiğiniz liraları dövize çevirmeyi düşündüğünüz tarihteki döviz kuru da önemli. Kısa vadeli fon girişlerinin finansal istikrarı bozduğunu düşünüyor ve bu tür döviz girişlerini caydırmayı amaçlıyorsunuz. Üstelik bu amacınızı da kamuoyu ile paylaştınız. Peki, bu durumda, döviz kurunun oynaklığını son derece azaltmak amacınıza uygun mudur?

    Amaca uygun mu?

    Öyle ya, döviz kuru ne kadar az oynaksa kısa vadeli fon yöneticisinin riski o kadar azalacak. Pılısını pırtısını toplayıp Türkiye’den çıkmayı düşündüğü tarihteki döviz kurunu o kadar kolay tahmin edebilecek çünkü. Bu yatırımcı açısından, Türkiye’ye kısa vadeli fon getirmek, biraz daha yüksek faiz verse bile döviz kuru çok daha fazla oynak olan bir başka yükselen piyasa ekonomisine fon götürmeye kıyasla daha cazip olacak. Bu tür fon yöneticileri ya da ekonomistleri ile konuşun; döviz kurunun oynaklığının son derece az olmasından ne denli hoşnut olduklarını hemen göreceksiniz.

    Dikkat: Döviz kurunun oynaklığının ekonominin geneli açısından iyi ya da kötü olup olmadığını tartışmıyorum. Üzerinde durduğum nokta çok basit: Bir amacınız var. Bu amacınızı da tartışmıyorum. Bu amaca uygun mu hareket ediyorsunuz yoksa amacınıza ters düşen işler mi yapıyorsunuz? Yanıtını aradığım soru bu. Bu soruyu ortaya atayım, belki Merkez Bankası araştırmacıları düşünür ya da zaten düşünmüşlerdir ve bir yanıtları vardır.

    Kredi artış oranı 2012’nin ikinci yarısında Merkez Bankası’nın arzu ettiği düzeydeydi: Merkez Bankası’nın hesapladığı gibi hesaplandığında yüzde 16’nın biraz altındaydı. Ancak aralık ayının ortasından itibaren arttı. Açıklanan son veri 1 Şubat haftasına ilişkin. Bu haftanın kredi artış oranı hariç, son altı haftanın kredi artış oranı ortalaması yüzde 20,1 olmuştu. Ancak son haftanın artış oranı yüzde 24,1’e yükseldi.

    Çelişkili bir tablo

    Merkez Bankası son Para Politikası Kurulu kararında kredilerdeki ivmelenmeye dikkat çekti ve bu nedenle lira cinsi mevduatlar için uygulanacak zorunlu karşılık oranlarında çok sınırlı (25 baz puan) bir artışa gitti. Bu artışın çok sınırlı olmasının temel nedeni, son zamanlarda ekonomik faaliyet düzeyinin istendiği gibi gitmediğine ilişkin sinyaller olsa gerek. Yılın son çeyreğinde sanayi üretiminin yerinde saydığı ortaya çıktı. Ek olarak, ocak ayında kapasite kullanım oranı önemli ölçüde düştü, keza otomotiv üretimi de. Bir yandan kredi artış oranının ekonomi yönetiminin defalarca belirttiği sınırın üzerine çıkması diğer yandan üretimin istenildiği yönde gitmemesi uygulanabilecek politika açısından çelişkili bir tablo ortaya çıkardı. Üretim böyle olmasaydı muhtemelen daha yüksek bir zorunlu karşılık oranı kararı alacaktı Merkez Bankası. Sonuçta, ara bir yol seçti. Ara yol seçimi de para politikasının çok amaçlı olmasının doğurabileceği sakıncaları hatırlatıyor. Bunun üzerinde de düşünmelerinde yarar var Merkez Bankası araştırmacılarının.


    Bu köşe yazısı 21.02.2012 tarhinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır