Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Tasarruf oranını arttırmak: Nasıl?

    Fatih Özatay, Dr.16 Şubat 2013 - Okunma Sayısı: 1533

    Türkiye'yi bir üst lige sıçratacak yolun kayıtdışı ile mücadeleden de geçmek zorunda olduğu görülecek.

    'Sürdüreceğim’ sözcüğünü en son kullandığımda üç hafta önceydi; büyüme kısıtları ve pazar listeleri üzerinde duruyordum. Kısmet bugüneymiş.

    Son zamanlardaki kısıtlı iyileşmeye karşın kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla düzeyimiz ABD’ninkinin yüzde 30’u kadar. Arada büyük mesafe var ve son on yılda gerçekleştirdiğimiz ortalama büyüme oranı bu mesafeyi kapatmak için yeterli değil. Büyüme oranımızı arttırmamızın önündeki birinci engel düşük tasarruf oranımız. Daha önce BRIC ülkeleri ve Kore ile karşılaştırmıştım tasarruf oranımızı: Bu grubun bu açıdan en kötüsü olan Brezilya’dan bile düşüktü.

    Hangi ölçüte başvurursanız başvurun, gelirimize kıyasla çok düşük bir oranda tasarruf ediyoruz. Üstelik son yıllarda bu oran giderek düşüyor da. Hükümet bu çerçevede yeni bir bireysel emeklilik sistemini uygulamaya soktu. Ekonomi politikası uygulayarak kamu dışında kalan kesimlerin tasarruf oranını arttırmakta başarılı olan bazı ülkeler var. Bizdeki uygulamanın ne ölçüde bu başarı örneklerine benzediği ayrı bir inceleme konusu. Ama ilk izlenimim, tasarrufları arttırmak açısından yeni sistemin bir ölçüde olumlu etkisinin olacağı yönünde.

    Bu köşeyi sürekli takip edenler bileceklerdir; köşenin vazgeçilmez bazı konuları vardır. Belli aralıklarla biraz biçim değiştirerek de olsa burada yeniden boy gösterirler. Önemlidirler çünkü. Bunlardan biri de kayıtdışı ekonomi meselesidir. Kayıtdışı ekonomi ile daha yüksek bir sürdürülebilir büyüme oranına sahip olmamız arasında en azından iki önemli ilişki var.

    Birincisi, tasarruf oranımız ile ilgili. Sonuçta toplam tasarruf oranımızın iki ana bileşeni var: Kamu kesiminin ve özel kesimin tasarruf oranları. Kayıtdışı ekonominin varlığı ve azımsanmayacak düzeyi, sonuçta sınırlı bir kesimden vergi alabilmemize yol açıyor. Kayıtdışının boyutu daha düşük olsa, kamunun vergi gelirlerini, vergi oranlarını yükseltmeden arttırabilmek mümkün olacak. Vergi gelirlerini arttırmak ise kamu kesiminin tasarruf oranını arttırmak anlamına geliyor. Böyle bir politikanın özel kesim tasarrufları üzerinde bir miktar olumsuz etkisi olacaktır. Ancak yapılan çalışmalar sonuçta toplam tasarruf oranlarının bu yolla yükseltilebileceğini söylüyor bize.

    Kâğıt üzerinde (bilgisayar ekranında) oldukça makul görünen böyle bir politikanın siyasi yapılabilirliği ise o kadar kolay değil. Kayıtdışı ile mücadelenin başarılı olması halinde bu tarz şirketlerin ayakta kalma şanslarının azalacağı açık; maliyetleri artacak çünkü. İşbaşında hangi siyasi otorite olursa olsun bu şirketlerin sağladıkları istihdamı düşünmek zorunda. Kayıtdışı ile mücadelenin önündeki temel engel dolayısıyla olası bir istihdam kaybı.

    Elbette ‘miyopik’ değil de daha uzağı gören bir tarzda bakılırsa Türkiye’yi bir üst lige sıçratacak yolun kayıtdışı ile mücadeleden de geçmek zorunda olduğu görülecek. Tarihe iyi bir not düşürecek siyasetçi ile sıradan bir siyasetçiyi ayırt eden temel farklardan biri de bu bakış tarzı farklılığı olsa gerek.

    Neyse... Kayıtdışı ile büyüme oranımız arasındaki ikinci önemli ilişki ise verimlilik düzeyi ile ilgili. Kayıtdışı ile mücadelede başarılı olunursa beraberinde gelecek verimlilik artışı ile kişi başına üretim (gelir) düzeyini arttırmanın mümkün olduğunu gösteren çalışmalar var. Gündem izin verdiğinde bu çalışmalara değineceğim.


    Bu köşe yazısı 16.02.2013 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır