Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Türkiye’nin sanayi kapasitesinin azalması kötü politika göstergesidir

    Güven Sak, Dr.22 Aralık 2012 - Okunma Sayısı: 1020

    Ne zaman Türkiye ekonomisinin son 10 yılı hakkında yorum yapmam istense aklıma “İki Şehrin Hikayesi” geliyor. Başlangıcını hatırlıyor musunuz? Şöyledir: "Zamanların en iyisiydi. Ve zamanların en kötüsüydü.” 1789 devrimindeki Paris’in Dickens atmosferi gibi, Türkiye de son on yıl içerisinde dönüşüm sürecine devam etmiştir. On yıl öncesinin temel meseleleri bütçe açıkları ve aşırı kamu borcuydu. Artık bunlar gündemde değildir. Seçim sandığı artık daha güçlüdür. On sene önce konuşulması mümkün olmayan konuları bugün tartışabiliyoruz.

    Her dönüşüm sürecinde olduğu gibi ülke akla gelebilecek her türlü konu hakkında ikiye bölünmüştür. Oto-sansür artmıştır; basın özgürlüğü sessizce can çekişmektedir. Ekonomi açısından bakarsak, dönüşüm sırasında ülkenin sanayi kapasitesi erozyona uğramış ve Türkiye orta gelir tuzağına yakalanmıştır.

    Dünya Bankası verilerine göre, 1960 yılında orta gelirli ülkelerin sayısı 101’di. 2008 itibariyle bunlardan sadece 13 tanesi yüksek gelir grubuna terfi edebildi: Ekvator Ginesi, Güney Kore, Hong Kong, İrlanda, İspanya, İsrail, Japonya, Morityus, Portekiz, Porto Riko, Singapur, Tayvan ve Yunanistan. Bu 13 ülkenin dördü, yükselişini büyük Avrupa Projesi’ne borçlu. Görüldüğü gibi, bu ülkeler arasında Türkiye yoktur. Türkiye, son kırk yılda Avrupa’nın dönüştürücü gücünden layıkıyla istifade edememiştir. Son on yılda denemiştir. Fakat AB başkentlerinden teşvik gelmeyince Türkiye ergen bir çocuk gibi başarı iştahını yitirmiştir. Yani Türkiye ortalama olanların yanında sıkışıp kalmıştır.

    Bu arada Türkiye sanayi kapasitesini de kaybetmektedir. 2000 ile 2010 yılları arasında imalat sanayi katma değerinin toplam milli gelir içindeki payı 5 puan azalırken Kore’de bu oran yüzde 2,3 artmıştır. Bu kötüye işarettir. İmalat sanayi katma değerinin payı Kore’de yüzde 30 civarındayken, Türkiye’de yüzde 17,7’dir. Üst orta gelirli ülkelerin son on yıldaki toplam büyüme oranı ortalama yüzde 80’dir ve bunun yüzde 20’si imalat sanayinden gelmektedir. Türkiye’nin aynı dönem için toplam büyüme oranı yüzde 46 civarındadır ve imalat sanayinin katkısı sadece yüzde 6’dır. Rakamlar bizi durup düşünmeye davet etmektedir. Üretmezseniz, orta gelir tuzağından kurtulamazsınız. Bu, bu kadar basittir. İnanmazsanız Korelilere, Tayvanlılara sorun.

    Görünüşe bakılırsa, Türkiye Çin ile Avrupa arasında sıkışıp kalmıştır. Çin ve Vietnam gibi atölyeler varken Türkiye orta teknolojili emek yoğun sektörlerde mevcut ihracatını koruyamayacaktır. Kalite artık her zamankinden daha önemlidir. Türkiye, yapısal reformları gerçekleştirmez ve eğitime yatırım yapmazsa yenilikçi ve bilgiye dayalı bir yüksek teknoloji ekonomisi olamaz. Vergi, eğitim ve adalet alanında köklü reformlar olmazsa yenilikçilik ve girişimcilik canlandırılamaz.  Bugüne kadar imalat sanayi Türkiye’yi hem sosyal hem de siyasi anlamda dönüştürmüştür. İmalat sanayinin ölmesine izin vermek kötü bir politika tercihi olacaktır. Sanayisizleşme, Türkiye’yi ortala gelir tuzağına mahkum etmenin en kesin yoludur. Tuzağa bir kere kapılırsanız, çıkmak hiç kolay değildir.

    Bu köşe yazısı 22.12.2012 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır