TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
2011 genel seçimlerinden önce çılgın proje diye bir şey duymuştuk. Daha sonra da pek bir şey duyamadık. Belki hala üzerinde çalışılıyordur diye ben hazırlıklara biraz katkıda bulunmak istiyorum bu yazıda. Amacım çılgın projeyi daha da çılgınlaştırmak.
Unutmuşsanız, çılgın proje şuydu: İstanbul’un Avrupa yakasında bir yerlerde bir kanal açılacaktı, Marmara Denizi ve Karadeniz yeni bir su yolu ile birleştirilecekti. Bunun etrafına yeni yeni binalar, siteler, mahalleler yapılacaktı.
Benim önerim ise hem İstanbul’un trafik sorununu nerdeyse sıfıra indirecek hem de milyarlarca hatta trilyonlarca liralık bir ekonomi yaratacak.
İstanbul’un trafik sorununun ana kaynağı nedir? Boğaz’ın bir darboğaz yaratmasıdır. İnsanlar bir yakadan diğerine geçmek isterken, iki tanecik köprüye sıkışıp kalıyor. Köprüde oluşan trafik de dalga dalga şehrin geneline sirayet ediyor. Bizim Boğazımız, Avrupa kentlerinin minnacık nehirlerine hiç benzemediği için de üstüne bir sürü köprü yapmak o kadar kolay değil. Cumhuriyet tarihinde yapa yapa anca iki tanecik köprü yapabilmişiz. Üçüncüyü de zar zor ihaleye verdik sanırım geçenlerde.
Şimdi hayallerinizi zorlamanızı istiyorum. Köprü yaparak trafik sorununu çözemiyorsak ne yapabiliriz? Boğazı doldurabiliriz! Evet yanlış duymadınız. Boğazı taş toprakla doldurarak onu dümdüz bir alan haline getirebiliriz. Üstüne istediğimiz kadar yol, istediğimiz kadar bina yapabiliriz.[1]
Boğazı doldurma fikrine “ama Boğaz İstanbul’un incisi” diye karşı çıkan romantikler olacaktır. Onları anında susturmak mümkün olabilir. Biberle değil. Kanal İstanbul projesinde yapılacak bir değişiklikle. 2011 seçimlerinde 3 boyutlu animasyonlarla bize gösterilen kanal bugünkü Boğaz’ın aynısına benzetilebilir. Dümdüz bir kanal yerine, biraz kıvrımlı biraz daha derin bir şey yaparız olur biter. Derin kazdıkça, çıkan taşı toprağı Boğaz’a boşaltırız. Onlar yetmezse, ülkemizin doğusundaki dağlardan taş toprak taşırız. Böylece Boğaz’ı bir yerden başka bir yere taşımış oluruz.
Sonucu hayal edin. İstanbul’un tam ortasında, cillop gibi 100 kilometrekarelik bomboş bir arsa yaratırız. Metrekaresi 5000 dolar olsa, en az 500 milyar dolar eder sadece bu arsanın değeri. Üstüne yapılacak binaları, alışveriş merkezlerini, plazaları, Ankara Belediye Başkanı’nın tabiriyle “rekreasyon” alanlarını siz düşünün. Bu projenin rantı sayesinde Türkiye ekonomisine en az iki Türkiye ekonomisi daha eklenmezse ben neyim.
Üstüne üstlük, trafik diye bir şey kalmaz. “İstanbul’da yürüyemiyoruz” diyen, üflenen sıkılan hippiler ise artık Asya’dan Avrupa’ya yılda sadece bir kez Avrasya maratonunda değil, 365 gün, diledikleri zaman yürüyebilir olurlar ve susarlar.
Avrupa ve Asya’yı soyut fikirlerde değil, gerçekten fiziksel olarak da birleştirmiş olursak Nobel ödülünü de garantilemiş oluruz. Barış, ekonomi, fizik, hangisi olursa.
Bir de şu var tabi. Bunu siz duymamış olun. Bugünkü, yani Eski Boğaz’ın kenarlarını parsellemiş olan dünün zenginlerinin varlık değerleri de bu proje sayesinde otomatik olarak düşmüş olur. Yeni Boğaz’ın kenarlarını da istediğimize verebiliriz. Bir takım aşırı solcular “boğazın kenarları toplumun olmalı” gibi bir şeyler diyebilir. Belki bir yakasını topluma veririz, diğer yakasını lüks konutlara ayırırız. Onu daha sonra düşünürüz.
Kent içinde boş alan gördü mü içi kıpraşanlarımız nasıl bunu daha önce akıl edemediler, farklı proje arayışındaki müteahhitlerimiz neden bunu daha önce sayın Başbakanımıza sunmadılar anlamak gerçekten zor. Yeşil alanları bina yapma kapasitemiz, 2023’ün Türkiye’sinde mavi alanları yani denizleri binaya dönüştürebilme kapasitesine dönüşmek zorunda. Yoksa ekonomiyi bu hızda büyütemeyiz.
Kent içinde bir yerden bir yere mahalle taşımada, okul binası taşımada, efendime söyliyeyim, kışla taşımada ustalığını bizlere ispat eden TOKİ’nin artık İstanbul Boğazı’nı da taşıyabileceğini tüm dünyaya göstermesi lazım.
Kısacası, Türkiye’nin sürekli daha çılgın projeler düşünmesi lazım. Öyle bir şey yapmalıyız ki bundan 20 bin yıl sonra arkeologlar İstanbul’u incelerken, “çılgın Türkler milyonlarca yılda oluşan boğazın yerini 5 sene içinde nasıl değiştirmişler” diye sormalılar mesela. Mısır piramitlerinin nasıl yapıldığını hala sorguladıkları gibi.
Başkanlık seçimlerine Türkiye işte böyle über çılgın projelerle girmeli.
[1] Boğazı doldurma fikrinin orijinal sahibi ben değilim. Bu fikri bir “düşünce deneyi” olarak İlhan Tekeli kullanmıştı 17 Ekim 2012 tarihli İstanbul Bienali konferansında, kent içindeki boş alanların insan mutluluğunun önemli bir aracı olabileceği mesajını verirken. Bu yazıyı yazdıktan sonra benzer fikirlerin sözlüklerde de tartışıldığını gördüm. Örneğin: http://www.uludagsozluk.com/k/istanbul-bo%C4%9Faz%C4%B1-n%C4%B1-doldurmak/
*Esen Çağlar, TEPAV Ekonomi Politikaları Analisti, http://www.tepav.org.tr/tr/ekibimiz/s/25/Esen+Caglar
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/12/2024
Fatih Özatay, Dr.
18/12/2024
Güven Sak, Dr.
17/12/2024