TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’yi takip eden iktisatçıların görüş birliğine sahip oldukları bir konu varsa o da tasarrufların azlığı sorunudur. İktisatçıların bazısı tasarruf azlığını düşük büyümenin bir sonucu olarak görüyor ve büyümeyi kısıtlayan diğer faktörler ortadan kaldırılırsa, tasarrufların kendiliğinden artacağını iddia ediyor.[1] Kimisi de tasarruf azlığını düşük büyümenin ana nedeni olarak görüyor ve büyüme hızımızı yüzde 4’lerden yüzde 8’lere çekebilmek için ön koşulun tasarrufları yükseltmek olduğuna inanıyor.[2] Ben hangi kampta yer aldığımı henüz bilmiyorum. Ama şuna giderek daha fazla inanıyorum: Türkiye’de kentlerin çarpık yapısı ile tasarruf oranları, dolayısıyla da büyüme problemi arasında kuvvetli bir ilişki var. Bu yazıda bu ilişki hakkındaki gözlemlerimi üç tespitle açmak istiyorum.
Birinci tespitim, birçok iktisatçının gayet iyi bildiği bir şey aslında. Dünyada orta gelirli ülkeler milli gelirlerinin yüzde 25-30 arasında bir miktarını tasarruf ederken, yüksek gelirli ülkeler yaklaşık yüzde 20’lik bir oranı tasarruf ediyor. Türkiye ise son 30 sene içinde, orta gelir grubunda bir ülke olmasına rağmen, bırakın orta gelirli ülkeler gibi tasarruf etmeyi, zengin ülkelerden bile daha az tasarruf ediyor. Aşağıdaki Şekil 1’e bakın ve anormal durumumuzu görün. Türkiye’de tasarruf oranı ABD ile yüksek gelirli ülkeler arasında bir bantta, Kore’nin ise çok gerisinde. Bu şekilde dikkatimi çeken bir diğer nokta ise Türkiye’nin tasarruf oranlarında yaşanan inişler ve çıkışlar... Hoş çıkış pek olmuyor, ama her 4-5 senede bir aşağı yönlü bir iniş başlıyor. Bu neden olabilir acaba? Benim aklıma olağan bir şüpheli olarak siyasi seçim döngüleri geldi. Grafiğe biraz dikkatli bakınca, aşağı yönlü inişlerin, genel seçimlerden ziyade yerel seçimlerle bir ilişkisi olabilirmiş gibi duruyor. Özellikle de 1989, 1994 ve 1999 yerel seçim dönemlerinin ardından yaşanan tasarruf inişleri dikkat çekici.
Şekil 1 - Dünyada tasarruf oranları (milli gelir içindeki pay, %) Orta ve Yüksek Gelirli Ülkeler, Kore, ABD ve Türkiye, 1990-2010
Kaynak: Dünya Bankası Dünya Kalkınma Göstergeleri (WDI)
Bu kısıtlı veriye daha fazla işkence yapmadan, şu soruyu sorsak iyi olur: Acaba Türkiye’de yerel yönetimler tasarruf davranışlarını nasıl etkileyebilir? Eğer konut sahibi olmak ve konut değerlerinin hareketi insanların tasarruf davranışlarını etkiliyorsa, ki etkiliyor[3], ülkemizde yerel yönetimlerin elinde tasarrufları etkilemek için sihirli bir değnek bulunuyor. Özellikle de, 1980’lerden sonra kırsal kesimden şehirlere göç dalgalarıyla gelen milyonlarca insanın, başlıca konut edinme biçiminin gecekondular yoluyla olmasının, yerel yönetimlerin seçim dönemlerinde bu gecekonduları yasal sistem içine almasının, sonra da bu evlerin değerlerinin hızla artmış olmasının nasıl bir etkisi olmuş olabilir? Bence bir şekilde tasarruf oranlarını olumsuz etkilemiştir. Ama elbette, bu alanda ciddi hiçbir araştırma olmadığı için bunu şu anda cevaplamak için çok erken.
Şimdi, bu konu üzerine ikinci tespitimi yapmadan önce, size bir soru daha sorayım. En güncel veri itibariyle Türklerin yüzde 63’ü kendi evinde oturuyor. Bu sizce yüksek mi yoksa düşük bir oran mıdır? Benim buna bir cevabım yok, ama farklı ülkelerdeki konut sahipliği oranını gösteren aşağıdaki Şekil 2’de ilginç bir tablo var. Türkler konut sahipliği açısından, Amerikalılarla aynı düzeyde. Fransızlara, Almanlara ve İsviçrelilere kıyasla ise Türklerin çok daha yüksek bir oranı kendi evinde oturuyor. Bizden çok daha yüksek kişi başına gelire sahip olan Güney Korelilerin ise sadece yüzde 54’ü kendi evinde oturuyor. İspanya, İtalya ve eski komünist Bulgaristan’da ise bizden çok daha yüksek konut sahipliği oranları var. Ülkelerin kendine özgü kültürel faktörleri, siyasi dinamikleri, farklı kentleşme yaklaşımları ve gelir/servet dağılımı politikaları bu oranların arkasında etkili gibi duruyor.
Şekil 2 - Seçilmiş ülkelerde ev sahipliği oranı (%)
Kaynak: TÜİK 2009 Hanehalkı Bütçe Anketi, US Census Bureau, KoreaStat, Wikipedia
Şekil 1 ve 2’ye birlikte baktığımda, bana öyle geliyor ki, ülkemizin gelişim tecrübesinde, insanlarımız tasarruf etmek yerine, bir şekilde, yerel yönetimlerin eliyle, merkezi yönetimin de göz yummasıyla kentlerin arsalarından bir şekilde pay aldılar. Yarattığımız bu kendimize özgü sistemde, insanlarımızın yüzde üç - beş tasarruf getirileri peşinde koşmaları yerine, çok daha yüksek getiriler sağlayabilen imar ayrıcalıkları temin etmeleri çok daha rasyonel. Düşünün, önce bir 50 metrekare arsa kapatıyorsunuz, ardından önce tapunuzu alıyorsunuz, sonra da belediye oraya üç - beş kat imar izni veriyor. Tasarruf getirileri vergilendirilirken, imar getirileri ise tamamen kayıtdışı kalabiliyor. Geleneksel olarak tasarruf amaçlı altın biriktiren toplumumuzun, “İstanbul’un taşı toprağı altın” demesi herhalde bu yüzdendir.
Bu durum ne kadar değişiyor bir de ona bakmak lazım. Türkler birçok ülkeye kıyasla daha fazla konut sahibi gibi görünse de bence en az konut sahipliği kadar önemli bir diğer mesele de konutların değerleri ve niteliği ile ilgili. Bu konuda da elimizde çok fazla ve güncel veri yok. Aşağıdaki Şekil 3, bu konudaki en önemli kaynak olan TÜİK Hanehalkı Bütçe Anketleri'nden elde edilen verilerden, 2002-2009 arasındaki dönemde Türkiye’de kentlerde yaşayan nüfusun konut sahipliği oranlarının nasıl hareket ettiğini gösteriyor. TÜİK'in bir ölçüm hatası yapmadığını varsayarsak, ev sahipliği oranında son yıllarda ilginç şeyler oluyor. 2003 yılında kentlerimizde insanların yüzde 65’i kendi evinde otururken, bu oran 2009 yılında yüzde 55’e düşmüş. Yani TOKİ’nin, Ağaoğlu ve benzerlerinin dev hamlelerine rağmen ülkemizde kiracıların oranı artıyor, kendi evinde oturanların oranı azalıyor.
Şekil 3 - Türkiye’de kendine ait konutta yaşayan hanehalkının toplam içinde oranı, kentli nüfus, 2002-2009, (%)
Kaynak: TÜİK Hanehalkı Bütçe Anketleri
Birilerinin bu hareketleri ve bunların tasarrufla ilişkisini açıklaması gerekiyor. Bu konuda kuvvetli bir araştırma gündeminin başlayacağı ümidiyle, ben şu noktada bazı sorularla bitireyim bu yazıyı:
Daha uzatmıyorum. Ülkemizdeki tasarruf dinamiklerinin daha iyi anlaşılması için bu ve benzer soruların cevaplanması gerekiyor. Verilere bu haliyle baktığımda Türkleri Amerikalıların gecekondularda yaşayan bir versiyonu olarak görüyorum. Umarım bu durumu bir yerinden kırarız.
[1] Mesela bkz. Dani Rodrik “Saving Transitions,” World Bank Economic Review, 14, pp. 481-507 (2000).
[2] Mesela bkz. Kemal Derviş: http://www.cnnturk.com/2010/ekonomi/genel/05/03/dervis.turkiye.tasarruf.oranini.artirmali/574638.0/index.html
[3] Hem Türkiye’deki tasarruf problemi hem de bu konudaki genel bir literatür taraması için Caroline Van Rijckeghem ve Murat Üçer’in TÜSİAD-EAF için hazırladıkları raporu okumanızı mutlaka tavsiye ederim. “The Evolution and Determinants of the Turkish Private Saving Rate: What Lessons for Policy?” (ERF Research Report Series No. 09-01)
*Esen Çağlar, TEPAV Ekonomi Politikaları Analisti, http://www.tepav.org.tr/tr/ekibimiz/s/25/Esen+Caglar
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024