Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Amaçlar güzel, lâkin

    Fatih Özatay, Dr.26 Ekim 2011 - Okunma Sayısı: 1122

     

    Siz bu yazıyı okurken Merkez Bankası (TCMB) yeni eylem planını açıklamış olacak. İlgili duyuruda "Türk lirasının değerini önemli ölçüde güçlendirecek fiyat istikrarı, faiz politikası, döviz rezerv politikası, zorunlu karşılık politikası ve finansal istikrardan oluşan beş maddeli bir eylem planı hakkında bilgi sunulacaktır" deniliyor. Sizi bilmem ama benim TCMB'nin son zamanlarda yaptıkları hakkında kafam oldukça karışık. Gelin, bu kafa karışıklığını size de yansıtayım bugün.

    "Türk lirasının değerini önemli ölçüde güçlendirecek" denildiğine göre demek ki şu andaki değerinin düşük olduğu düşünülüyor. Zaten birkaç haftadır bu nedenle TCMB önceden hiç yapmadığı bir şeyi yaparak piyasaya doğrudan döviz satım müdahalesinde bulunuyor. Bunlar sürpriz müdahaleler. Bir de düzenli döviz satım ihaleleri var. Onlar da birkaç ay önce başladı. Tüm bunlar -yanlış hatırlamıyorsam- temmuz sonuna doğru TCMB Başkanı'nın eşit miktarda (yarım-yarım) avro ve dolardan oluşan döviz sepetinin 2 liraya gelmesi üzerine, gelinen kur düzeyinin yüksek olduğunu açıkça belirtmesinden sonra başladı.

    Ne var bunda diyebilirsiniz? İki 'sorun' var. Birincisi, aynı TCMB Ekim 2010 ile yaklaşık Temmuz 2011 ortası arasında o döviz sepetinin değerini artırmak (liranın değerini düşürmek) istiyordu. TCMB yetkililerinin yaptıkları sunumlarda diğer yükselen piyasa ekonomilerinin paraları değerlenirken (ne kötüydü) Türkiye'nin parasının değer kaybettiği (ne iyiydi) grafiklerle gösteriliyordu. Dolayısıyla, birinci 'sorun' döviz kurunun değeri hakkında kısa sürede gerçekleşen büyük U dönüşü.

    İkinci 'sorun' bu U dönüşünün temel nedeninin dikkate alınmaması ile ilgili. Yurtdışı temmuz sonuna doğru karışmaya başlayınca, küresel risk alma iştahı düştü. Türkiye'de ve çoğu yükselen piyasa ekonomisinde döviz kuru hızla artmaya başladı. Kaynağı dışarıda olan bir harekete karşı ne yapabilirsiniz? Merkel ile Sarkozy tepişiyor, Avrupa'nın sorunlarına bırakın temel bir çözümü, makyaj düzeyinde bile bir 'çözüm' bulamıyorlarsa, döviz kurundaki yükselişe karşı ne yapabilirsiniz? Eskiye göre yüksek olsa da, kısıtlı miktardaki rezervinizi harcayarak (döviz satarak) Merkel ile Sarkozy'nin anlaşmasını sağlayabilir misiniz?

    Dolayısıyla, ders 1: Bizim gibi ülkelerde özellikle yurtdışı sorunluyken (dikkat; karışıkken bile demiyorum) döviz kuru hakkında konuşmaz merkez bankası yetkilileri. Konuşurlarsa merkez bankasını zor durumda bırakırlar.

    Para politikasının zor durumda kalmasının tek nedeni döviz kuru hakkında verilen demeçler olsa yine iyi. 'Bir yolla' hatadan dönebilirsiniz belki. Bakın 'kafa karışıklığına' yol açan başka neler var:

    Temmuz, ağustos ve eylül aylarındaki Para Politikası Kurulu kararlarında hep şu söyleniyordu: "…önümüzdeki dönemde küresel ekonomideki sorunların daha da derinleşmesi ve yurt içi iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın belirginleşmesi halinde bütün politika araçlarının genişletici yönde kullanılmasının söz konusu olabileceği…" Yani, büyüme hızının düşmesi riski var ve bu riskin gerçekleşeceğini görürsem faiz haddini ve zorunlu karşılık oranlarını düşüreceğim.

    Yine aynı metinlerde yaşanan döviz kuru hareketlerinin de etkisiyle cari işlemler açığında yılın ikinci yarısında iyileşme beklendiği vurgulanıyordu. Enflasyonda bir miktar yükselme yaşanabileceği ama bu yükselişin geçici olacağı belirtiliyordu. Üstelik enflasyondaki görünümün 2012 yıl sonu hedefi ile uyumlu olduğu söyleniyordu. Buraya kadar güzel: Enflasyon yolunda; faiz haddini artırmama gerek yok. Döviz kurundan da çok şikayetçi değilim. Bu durumda büyümeye odaklanabilirim. Büyüme düşecek olursa faizi ve zorunlu karşılık oranını düşürürüm.

    Ama ekim ayındaki Para Politikası Kurulu kararında durum değişiyor: Birincisi, büyüme hızının düşmesi riskinden söz edilmiyor. Dolayısıyla, risk gerçekleşirse 'para politikası genişletici yönde olur' hiç denmiyor. Bunun yerine "yakın zamanda gözlenen aşırı değer kaybı, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki baz etkisi ve fiyatı yönetilen/yönlendirilen ürünlerdeki ayarlamalar nedeniyle, önümüzdeki aylarda enflasyonda belirgin bir yükseliş gözlenecektir. Merkez Bankası, bu durumun orta vadeli enflasyon beklentilerini ve görünümünü etkilemesine izin vermeyecektir." deniliyor.

    Dikkat: 'enflasyon görünümünü etkilemesine izin verilmeyecektir' ibaresi var. Türkçesi: Bu koşulların enflasyonun ileride yükselmesine yol açmasına izin verilmeyecektir. İzin vermemek 'sıkı para politikası' yoluyla mümkün. Oysa daha bir ay önceki karar metninde genişletici para politikasından söz ediliyordu. Bu da önemli bir U dönüşü.

    Bu, ne zaman U dönüşü olmaz? Eğer gerçekten büyüme hızı için son üç metinde belirttiğiniz aşağıya doğru risk ortadan kalkarsa. Belki sahiden bu risk kalkmıştır. Obama, cumhuriyetçileri ikna edip daha gevşek bir maliye politikasına geçecektir. Merkel ve Sarkozy de Avrupa'nın temel sorunlarını çözmeye koyulmuşlardır. Bilemiyoruz tabii. Ya da karar metninde büyümeye ilişkin paragrafı ortadan kaldırırsınız, olur biter.

    Ama bu risk hala ortadaysa, TCMB'nin eski karar metinlerinde yer alan gevşetici para politikası gereksinmesi sürüyor anlamına gelir. Oysa şimdi hem kurdaki gidişten şikâyetçisiniz hem de enflasyondan. Ne olacak? Sıkı para politikasına geçerseniz büyüme tehdit altına girecek. Gevşek para politikasına geçerseniz enflasyon ve kur. Yanlış anlaşılmasın. Son iki cümlede yer alan sebep-sonuç ilişkilerini ben çıkarmadım; TCMB'nin metinlerinde var.

    Dolayısıyla, ders 2: Çok amaçlı para politikası olmaz. Olursa böyle U dönüşleri olur, TCMB'nin kredibilitesi sorgulanır.


    Bu köşe yazısı 26.10.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır