Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Tarihten bilimler akademilerinin yapılarının değiştirilmesi örnekleri

    Fatih Özatay, Dr.15 Ekim 2011 - Okunma Sayısı: 849

     

    Napoleon, Fransız Bilimler Akademisi'nin yapısını değiştirmek için Laplace'ın 'toplumsal tercih kuramı'na ilişkin eleştiriyi kullanmış.

    Türkiye Bilimleri Akademisi'nin (TUBA) yapısı değiştirildi. Bu değişiklik 27 Ağustos 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan kanun hükmündeki kararname ile gerçekleştirildi. Buna göre TÜBA'nın üyelerinin üçte biri hükümet, üçte biri de YÖK tarafından atanacak. Bir süredir TÜBA'nın yapısında yapılan değişikliğe dair bir şeyler yazmak istiyordum. Buna gerek kalmadı, Sayın Hasan Ersel, İktisat ve Toplum dergisinin eylül sayısında (on birinci sayı), konu hakkında o kadar güzel bir yazı yazmış ki, benim sorunu daha güzel anlatacak yeni ve daha derinlemesine bir şeyler yazmam mümkün değil; vazgeçtim. Yerine, Sayın Erselin yazısından kısaca söz etmek istiyorum. Yazının başlığı sizi hemen yazıyı okumaya davet ediyor: Napoleon Bonaparte Fransız Bilim Akademisi'ni Nasıl Ele Geçirmişti?'

    Yöntemde incelik yok

    Yazı, önce faşist İtalya'da bilimler akademisinin özerkliğinin nasıl kaldırıldığını anlatıyor. Kullanılan yöntem, tam anlamıyla 'ben yaptım, oldu' biçiminde olduğu için ilginç değil; bu nedenle ne yazının başlığında faşist İtalya'daki yönteme bir gönderme var ne de yazının ağırlıklı bir kısmını oluşturuyor bu yöntem. Yöntemin -zorlarsanız- tek ilginçliği, faşist rejimin mevcut bilimler akademisine hemen dokunmaması. Başlangıçta mevcudun yanında yeni bir akademi daha kurulmuş. Ama birkaç yıl sonra eski akademi üyelerine faşist rejime bağlılık yemini yapma zorunluluğu getiriliyor ve bir süre sonra da iki akademi birleştiriliyor. Kısacası, zamana yayılarak yapılması dışında ele geçirme yönteminde bir 'incelik' yok. Napoleon'un akademiye el koyma yöntemi ise çok farklı: Akademinin 1774'ten beri kullandığı üye seçim yöntemine 1800'de itiraz ediyor. Bu itiraz 1804'te kabul ediliyor. İlginçlik, itirazın dört yıl sonra kabul edilmesinde değil. Sayın Ersel, bu itirazın dayandığı nedenleri açıklamak için önce eski yöntemi anlatıyor. Eski yöntem Borda tarafından geliştirilmiş. Borda, 'basit çoğunluk yöntemi' kullanılarak üye seçilmesi halinde, sonucun, seçimi yapanların tercihlerini yansıtmayabileceğinden yola çıkıyor. İkiden fazla aday olduğunda, en fazla oy alan adayın aslında üyelerce tercih edilen aday olmayabileceğine dikkat çekiyor. 'Toplumsal tercih kuramı'nda 'Borda karşıtlamı' olarak adlandırılan bu sonuca nasıl ulaşıldığına dair yazıda rahatlıkla anlaşılabilecek bir örnek var. Borda'nın bu sorunu gidermek için önerdiği yöntem şu: Üyeler (tercih yapanlar) her adayı (her seçeneği) sıralıyorlar (birinci tercihim şu, ikincisi şu gibi). Her adaya sıralamada aldığı yere karşı gelen bir puan veriliyor, Sonra adayların toplam puanları bulunuyor ve bu puanlara göre sıralama yapılıyor.

    'Borda sayımı'

    Üye seçiminde 'Borda sayımı' denilen bu yöntemin kullanılmasına bazı akademi üyeleri sıcak bakmamışlar. Bunlardan biri de ünlü matematikçi Laplace. Laplace, yöntemin kullanılmaya başlanmasından yirmi bir yıl sonra verdiği konferanslarda, Borda yönteminin, üyelerin tercihlerini (genelde ise toplumsal tercihleri) yansıtmada doğurabileceği sorunlara dikkat çekmiş. O da basit çoğunluk kuralının sorunları hakkında Borda ile aynı görüşleri paylaşıyormuş. Ancak Borda'nın yönteminin, üyelerin tercihlerini en istemedikleri adayın seçilmesini engellemek üzere çarpıtarak vermeleri halinde, 'sıradan' adayların seçilmesi ile sonuçlanabileceğini göstermiş. İşte Napoleon, Fransız Bilimler Akademisi'nin yapısını değiştirmek için Laplace'ın 'toplumsal tercih kuramı'na ilişkin bu güçlü eleştiriyi kullanmış. Bu güzel yazıdan hoşlanacaksınız; bulup okumanızı öneririm. Bu vesileyle İktisat ve Toplum dergisini bir kazanç kaygısı gütmeden yayımlayan Efil Yayınevi'ne de teşekkür etmek isterim. Dergiyi izlemenizi öneririm.


    Bu köşe yazısı 15.10.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır