TEPAV, AB Genel Sekreterliği'ne gönderdiği değerlendirmede, Ulusal Program Taslağı'nın bütüncül ve reformcu bir zihniyeti yansıtmak yerine teknokratik ve formalite niteliğinde düzenlemeler içerdiğini açıkladı.
ANKARA - TEPAV, Ulusal Program Taslağı'nın bütüncül ve reformcu bir zihniyeti yansıtmak yerine teknokratik ve formalite niteliğinde düzenlemeler içerdiğini açıklayarak, "Katılım Ortaklığı Belgesi'nde ifadesini bulan temel öncelikleri karşılama bakımından yetersiz kaldığı saptanmıştır" değerlendirmesini yaptı.
TEPAV, Türkiye'nin AB üyeliği sürecinde kısa ve orta vadede yapmayı taahhüt ettiği düzenlemeleri içeren Üçüncü Ulusal Program taslak metnine ilişkin değerlendirmelerini Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ne gönderdi. Metne nihai hali verilmeden önce görüşleri istenen sivil toplum kuruluşları arasında bulunan TEPAV değerlendirmesinde, AB üyeliği yolunda yeni bir Ulusal Program hazırlanmasının son dönemdeki duraklama eğiliminden ardından katılım sürecine yeniden ivme kazandırılması bakımından önemli ve sevindirici bir gelişme olduğunu açıkladı. "Buna karşılık, ‘AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı' taslak metninin Katılım Ortaklığı Belgesi(KOB)'nde ifadesini bulan temel öncelikleri karşılama bakımından yetersiz kaldığı saptanmıştır" denilen değerlendirmeye şöyle devam edildi:
"Buna ek olarak, Ulusal Programın bütüncül ve reformcu bir zihniyeti yansıtmak yerine teknokratik ve formalite niteliğinde düzenlemeler içerdiği düşünülmektedir. Bir başka deyişle, Ulusal Programın salt AB taleplerini değil, özellikle idari reform süreci ile ekonomik alandaki yeniden yapılanma sürecinin gereklerini bütüncül bir yaklaşım doğrultusunda yansıtmadığı gözlenmektedir. III. Ulusal Program taslağı AB müzakere sürecinin Türkiye tarafından yeterince içselleştirilmediğini göstermektedir. 2003 yılında kabul edilen II. Ulusal Programda planlanan adımların yüzde 60'ının gerçekleştirilmemiş olması bunun en belirgin göstergesidir.
Bu içselleştirme süreci özellikle AB üyelik sürecinin sağladığı motivasyon ve finansal imkanları, ulusal olarak tasarlanmış reform sürecinin bir parçası ve itici gücü haline getirmek suretiyle gerçekleştirilebilir. Bunun için orta-uzun vadeli politika dokümanlarında -kalkınma programları ve Orta Vadeli Program gibi- bu uyum sürecinin unsurlarına da yer vermek, AB için bağımsız bir politika dokümanı ya da program üretmek yerine, AB uyum programını gerçekten ulusal bir program haline getirmek gereklidir. Bu nedenle Ulusal Program diğer plan ve programlarla bir arada düşünülmeli, her bir metin diğerinin eksikliğini kapatacak şekilde düzenlenmeli ve yeknesak hale getirilmelidir. Ulusal Program, AB üyeliği için bir formalite değil, Türkiye'deki refah ve kalkınmışlık seviyesini artıran projenin ayrılmaz bir parçası olarak görülmelidir."
"Baş müzakerecilik ayrılmalı" TEPAV, Türkiye-AB sürecinin daha verimli yürütülebilmesi amacıyla Dışişleri Bakanlığı ve baş müzakerecilik konumlarının birbirinden fiili olarak ayrılmasını önerdi. Öneri çerçevesinde, "Baş müzakerecilik koltuğunun tercihen protokol kuralları çerçevesinde daha az bağlayıcı konuma sahip ve toplum tarafından benimsenecek bir bürokrata devredilmesi gerektiği düşünülmektedir. Sürecin siyasi sahibi ise şüphesiz hükümet ve Sayın Başbakan olmalıdır" denildi.
"Sivil Toplum İzleme Grubu kurulmalı" TEPAV'ın değerlendirmesinde, Ulusal Program'daki taahhütlerin ve bunun getireceği reform sürecinin başarıya ulaşması için siyasal irade ve toplumsal desteğin mutlaka sağlanması gereğine dikkat çekilerek, Hükümet'in ivedilikle AB'yi Türkiye gündeminin öncelikli konuları arasına taşımasının önemine dikkat çekildi.
AB sürecinin gerekliliği ve gerçekleşebilirliğine olan güvenin güçlendirilmesinin gerekli olduğu ifade edilen değerlendirmeye şöyle devam edildi:
"Sürecin başlangıçta sivil toplum katılımına imkan tanıyacak biçimde, saydam bir biçimde tanımlanmamış olması, bugünkü problemimizin kaynağıdır. Etkin sivil toplum katılımına olanak tanıyacak biçimde yapılanma ve işleyişe ilişkin atılması gereken önemli adımlar söz konusudur. Bunun için, müzakere fasıllarına görüş bildirme ve istişare mekanizması etkinleştirilmeli, bilgi paylaşımı daha etkin biçimde yapılmalı, ulusal stratejiler ve pozisyonlar sivil toplumla şeffaflıkla paylaşılmalıdır. Görüş bildirme süreçleri için makul süreler tanınmalı, bu süreçte ihtiyaç duyacakları veri ve bilgiler sivil toplumun erişimine açılmalıdır. Sivil toplumun AB kurgusunun ve işleyişinin temel bileşenlerinden biri olduğu göz önüne alındığında, sivil toplum kuruluşlarının rol ve ağırlıkları küçümsenmemeli; aksine her türlü gayrı resmi iletişim kanalından devlet-sivil toplum eşgüdümü ve fikir teatisi yoluyla yararlanma çabası güdülmelidir. Bu çerçevede, kurgu ve işleyişine ilişkin ayrıntılar siyasiler, bürokratik yetkililer ve ilgili sivil toplum kuruluşları tarafından bilahare kararlaştırılmak üzere, Hükümet tarafından oluşturulan Reform İzleme Grubu ile eşgüdüm içinde çalışacak bir "Sivil Toplum İzleme Grubu" yapılanmasına gidilmesini önermekteyiz."