TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Büyüme: Yüzde 4 ve biraz üzerinde gerçekleşir. İşsizlik: Yüzde 9’un biraz üzerinde olur. Enflasyon: Yüzde 6’nın biraz altında gerçekleşir. İhracat performansında oldukça sınırlı bir iyileşme görülür. Lirada reel bir değer kaybı olmaz. Cari açıktaki iyileşme durur.
ANKARA- TEPAV dış dünyaya ilişkin mevcut durum ile Türkiye’nin kredi notunun “yatırım yapılabilir” düzeye yükseltilmesi dikkate alındığında, büyüme ve enflasyon açısından 2013'ün 2012'ye kıyasla daha iyi bir yıl olması olasılığının yüksek olduğunu açıkladı.
TEPAV Finans Enstitüsü tarafından 2 ayda bir yayınlanan ”Ekonomide Durum” başlıklı raporun üçüncü sayısı çıktı. Finans Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Fatih Özatay’ın gözetiminde hazırlanan raporda, Türkiye ekonomisindeki makroekonomik gelişmelerin, ilk iki “Ekonomide Durum” raporundaki öngörülere önemli ölçüde uyum gösterdiği açıklandı. Büyüme oranının yılın ilk üç çeyreğinde potansiyelin belirgin biçimde altında kaldığı, üçüncü çeyrekteki büyüme oranının, ilk yarıdakinden çok farklı olmasa da, büyük ihtimalle ilk dokuz ayın en düşüğü olduğu, işsizlik oranının da sürpriz yapmayarak yüzde 9 düzeyinde seyrettiğine dikkat çekilen raporda, “Dördüncü çeyrek farklı mı? Değil; ilk veriler dördüncü çeyrekte de ekonominin faaliyet düzeyinde belirgin bir değişiklik olmadığı yönünde” denildi.
2013’teki olası gelişmeler
Ekonomide Durum raporunun bu sayısında 2013’e ilişkin geliştirilen temel senaryo ayrıntılı biçimde tartışıldı. Bu senaryonun dışsal koşullara ve ekonomi politikasına ait bazı parametrelere ilişkin varsayımları sıralanarak şöyle denildi:
“Şirketler kesiminin ekonomiye duyduğu güven 2012’ye kıyasla artacak. Bu durumda, yatırım yapma isteği artacak. Ancak, yurtiçi kredi artış oranına getirilen üst sınır nedeniyle, yurtiçi kredi arzının 2012’ye kıyasla özel yatırım harcamalarında anlamlı bir artış sağlamasını beklemiyoruz.
Dolayısıyla, ekonomiye duyulan güvenin artmasının daha fazla yatırım artışına yol açması için iki seçenek kalıyor. Birincisi, şirketler kesimi, daha fazla tahvil ihracına gidebilir. Bunun önünde bir engel yok. Ancak daha fazla tahvil ihracına gidilse bile, bunun yatırımlar üzerine önemli bir etkisi olacağını düşünmüyoruz. Asıl etki yurtdışı finansman olanaklarının artması yoluyla olacak. Yaptığımız ön kabuller ve Türkiye’nin kredi notunun yükseltildiği dikkate alındığında, yurtdışı finansman olanaklarının artmasını beklemek gerekir.
Gelişmiş ülkelerdeki çok düşük faiz oranları ve eski parasal genişleme programlarının üzerine yenilerinin de eklendiği dikkate alındığında, dış finansmanın daha çok kısa vadeli sermaye girişi şeklinde olması en makul ihtimal olarak beliriyor. Peki, kısa vadeli sermaye girişlerinin giderek artmasına ne ölçüde izin verilecek?
Merkez Bankası açısından bakıldığında, bu tür sermaye girişlerinin yurtiçi kredi artışını kontrolden çıkarmaması ve liraya reel olarak değerlenme baskısı yapmaması önemli. Yurtiçi kredi artış oranının belli bir düzeyde tutulabileceğini varsaydık yukarıda. Liradaki reel değerlenme baskısını azaltmak için ise Merkez Bankası’nın şöyle bir politika bileşimi uygulaması mümkün: Politika faizini, enflasyon gelişmelerinin izin verdiği ölçüde indirmek. Faiz koridorunun alt sınırını düşürüp, bankaların ortalama fonlama maliyetinin aşağıya doğru dalgalanmasına izin vermek. Böylelikle kısa vadeli sermaye girişleri için faiz belirsizliği yaratmaya çalışmak. Rezerv opsiyon katsayısının otomatik dengeleyici katkısını kullanmak.
Bu koşullar altında lirada önemli bir reel değerlenme olmayacağını düşünüyoruz. Yukarıdaki ihracat tartışmasına dönülecek olursa, liranın reel değerinin ihracat performansını ne olumsuz ne de olumlu yönde etkileyeceği sonucunu çıkarıyoruz. Öyleyse ihracat açısından temel belirleyici dış talep olacak. Tekrarlamak gerekirse, dış talebin ihracat performansına ancak sınırlı bir olumlu katkı yapacağını beklemek gerekiyor.
Buraya kadar yaptığımız tartışma çerçevesinde, büyüme açısından 2012’ye göre 2013’ün daha iyi bir yıl olacağı sonucunu çıkarabiliriz. Büyüme oranının Orta Vadeli Program’da belirtilen yüzde 4’ün az da olsa üzerine çıkması olasılığı var. Bu durumda, işsizlik oranında 2012’de gözlenen katılığın sürmesi beklenir.”
Raporda bu düzeyde bir büyüme oranıyla cari işlemler açığındaki iyileşmenin 2013’te duracağı belirtilerek, ancak önemli bir kötüleşme olmasını da beklememek gerektiği açıklandı.
Enflasyon yüzde 6 …
Enflasyon açısından da 2013’ün 2012’ye kıyasla daha iyi bir yıl olacağı vurgulanan raporda, konuya ilişkin olarak şu ifadelere yer verildi:
“Büyüme oranının bir puanın biraz üzerinde artacak olmasına karşın, hala potansiyelinin altında kalacak olması nedeniyle iç talepten bir baskı gelmeyecek enflasyona. Döviz kurunda öngördüğümüz gelişmeler ise enflasyonu azaltacak yönde gelişmeler. Enflasyon açısından çizdiğimiz görece olumlu tabloyu ne bozabilir? Elbette enerji fiyatlarında beklenmedik bir artış, bazı vergi oranlarının yükseltilmesi ya da kamunun ürettiği bazı mal ve hizmetlere öngörülmeyen bir zam yapılması. Ama enflasyon açısından daha önemli bir tehlike var: Kısa vadeli sermaye girişlerindeki artış eğilimine bağlı olarak, Merkez Bankası 2010’un sonları ile 2011’in ilk yarısı arasındaki dönemde uyguladığı döviz kurunu artırma politikasını o zamanki şiddeti ile uygularsa, enflasyonun tekrar yükselmeye başlayacağı bir sürece girilebilir. Bu olumsuz gelişmeler yaşanmadığı sürece, enflasyonun yüzde 6 ve biraz altında kalmaması için bir neden görünmüyor şimdilik.”
TEPAV’ın Ekonomide Durum raporunda bu temel senaryonun dışında, daha iyi gelişmeler ile daha kötü gelişmelerin olduğu farklı senaryolara da yer verildi.