TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
TEPAV Anayasa Uzmanları Seminer Dizisi-2 gerçekleştirildi.
ANKARA- TEPAV Anayasa Uzmanları Seminer Dizisi'nin ikincisi 19 Temmuz Pazartesi günü "Yasama-Yürütme İlişkileri, Hükümet Sistemleri ve Türkiye" başlığıyla Ankara'da yapıldı.
Prof. Dr. Robert Elgie, Doç. Dr. Levent Gönenç ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu'nun katılımıyla gerçekleştirilen panelde, alternatif hükümet sistemleri konusunda dünyadan örnekler ve Türkiye için olası seçenekler tartışıldı.
Dublin City Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Elgie, parlamenter sistem ile başkanlık ve yarı başkanlık olmak üzere farklı hükümet sistemlerinin kuram ve uygulama düzeylerinde olumlu ve olumsuz yönlerini değerlendirerek Türkiye örneği için de çıkarımlarda bulundu.
Başkanlık sisteminde yasama organı ile yürütme organı arasında meşruiyet çekişmesi olduğunu ve sistemin katılığından kaynaklanan sorunlar yaşandığını ifade eden Elgie, başkanlık sisteminin ayrıca popülist söylemlere de daha sık yol açabildiğini ifade etti.
Parlamenter sistemde yasama organı içinden çıkan bir yürütme organı ile genelde yetkileri sembolik olan bir devlet başkanının bir arada var olduğunu söyleyen Elgie, parlamenter sisteminin olumlu yönleri yanında parçalanmış bir siyasal yapıya ve istikrarsızlığa yol açabildiğini ve meşruiyet anlamında yine de açık verebildiğini vurguladı.
Doğrudan seçilmiş bir devlet başkanı ile yasama sistemi içinden çıkan bir hükümetin ve başbakanın beraber var olduğu yarı başkanlık sistemlerinin güçlü ve zayıf başkanlı örneklerinin olduğunu belirten Elgie, çift başlı bu sistemde yürütme sorunları ve meşruiyet çekişmeleri olabileceğini ve başkan ile başbakan arasındaki olası çatışmaların sorunlara yol açabileceğini ifade etti.
Gelişmiş demokrasilerde hükümet sistemlerinin demokrasinin sürekliliği için büyük önem taşımadığının araştırmalarca gösterildiğini söyleyen Robert Elgie, daha zayıf demokrasilerde ise demokrasinin sürekliliği bakımından parlamenter sistemlerin başkanlık sistemlerinden daha üstün olduğunu belirtti. 2009 yılında yapılan bir çalışmanın başkanlık sistemi altında 6800 sistemden birinin konsolide olması beklenirken, parlamenter sistem altında bu oranın yedi sistemden altısı olduğu bildirdi.
Ülkelerin benimsemesi gereken hükümet sistemleri konusunda önerilerde bulunurken son derece temkinli olunması gerektiğini ifade eden Elgie, eğer Türkiye konusunda bir öneride bulunulması gerekiyorsa, zayıf bir devlet başkanlığı kurumunun öngörüldüğü bir parlamenter sistemin ya da zayıf bir başkanın olduğu bir yarı-başkanlık sisteminin daha tercih edilir olacağını vurguladı. Aksi örneklerin felaketle sonuçlanması kaçınılmaz değilse de, olasılık hesaplarının bu seçeneklerin daha tercih edilir olduğunu gösterdiğini bildirdi.
Ankara Üniversitesi'nden Doç. Dr. Levent Gönenç ise, Türkiye'de 1982 Anayasası ile getirilen sistem adlında parlamenter bir sistem öngörüldüyse de, olağandan daha güçlü bir hükümet başkanı tesis ettiğini belirtti. Başkanlık sistemi tartışmalarının Türkiye'de uzun yıllardır sürdüğünü ifade eden Gönenç, bu tartışmaları ortaya koyanların temel savının güçlü yürütmenin Türkiye'nin sosyoekonomik gelişimi için gerekli olduğu yönünde ifade edildiğini söyledi. 2007 yılında gerçekleştirilen anayasa değişikliğiyle devlet başkanının seçmen tarafından doğrudan seçilmesi yoluna gidildiğini ancak bunun aceleye getirilerek sistemin diğer bileşenleriyle uyumunun gözetilmeden gerçekleştirildiğini belirtti.
Cumhurbaşkanının doğrudan seçilmesinin Türkiye'de başkanlı parlamenter sistemini ortaya çıkardığını ifade eden Gönenç, bu sistemde devlet başkanının kendisine sağlanan yetkileri kullanmaya kalkışmasının sorunlar ortaya çıkarabileceğini belirtti. Doğrudan seçimin cumhurbaşkanı adaylarının seçmene sözler vermesi ve diğer adaylarla yarışa girmesini gerektireceğini söyleyen Gönenç, daha sonra da bu sözleri hayata geçirebilmek için yetkilerinin yetersiz olduğunu görerek daha fazla yetki talebinde ve siyasal arenaya daha fazla müdahalede bulunabileceğini belirtti.
Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Dr. Kalaycıoğlu ise 1982 Anayasası altında yarı-parlamenter bir demokrasinin öngörülmesiyle beraber, 2007 değişikliği ile neo-patrimonyal bir başkanlık rejimine doğru bir müdahalede bulunulduğunu ancak bu süreçlerin hiçbirinde iyi toplum imgesinin göz önünde bulundurulmadığını ifade etti.
Başkanlık sisteminin ideal yöntem olarak algılandığı, ancak bunu ABD'de seçkinler arası uzlaşının bireyin özgürlüğünün azami, hükümetin (devletin) özgürlüğünün asgari düzeye çekildiği bir sistemi yarattığını ifade eden Kalaycıoğlu, Türkiye'de devletin üst kademelerindeki seçkinlerin ise kendi etkinliklerini geliştirmek adına başkanlık sistemini savunduklarını, bunun temelde diktatöryal bir rejim arayışı olduğunu savundu.
Yarı başkanlık sisteminin ilk kez 1919'da Weimar Cumhuriyeti altında kurulduğunu ve kısa zamanda çökerek yerini Nazi rejimine bıraktığını vurgulayan Kalaycıoğlu, 1958'de Fransa'da da bozulan sistemin düzeltilmesi için göreve çağrılan Charles De Gaulle tarafından tesis edildiğini ifade etti. Yarı başkanlık sistemlerinde yürütmenin başındaki iki gücün, yani başkan ve başbakanın sürekli yetki çekişmesi yaşadıklarını ifade etti.
Parlamenter sistemin ise zaman içinde evrim yoluyla ortaya çıktığını ifade eden Kalaycıoğlu, bunun seçkinler arasında zaman içinde yakınsamayla sağlandığını belirtti. Çoğulcu yönetim ile çoğunlukçu yönetim arasındaki ayrımı vurgulayan Ersin Kalaycıoğlu, yapılan araştırmaların Türkiye'de öncelikli olan talebin eşitlik olduğunu, bunun da yasalar önünde eşitlik, olanaklara erişimde eşitlik, gelir dağılımında eşitlik gibi çok çeşitli bileşenleri olduğunu ifade etti.
Panelin ardından katılımcılar son derece canlı bir soru-cevap ve tartışma bölümü ile kendi görüşlerini de ifade olanağı buldular.
Anayasa Çalışmaları Seminerler Dizisi, 26 Temmuz 2010'da Hertie School of Governance'dan Prof. Dr. Ulrich Preuss, Ankara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mithat Sancar ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden Doç. Dr. Mesut Yeğen'in katılacağı "Birlikte Yaşama, Vatandaşlık ve Anayasalar" paneli ile devam edecek.