TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) bundan yüzyıl önce hangi şartlar altında, nasıl bir ortamda açıldığını hissetmemiz gerekiyor öncelikle. 1920’de bu topraklarda yaşayan bizler, hayatın artık alıştığımız gibi olmayacağını biliyorduk. İmparatorluğumuzu, evlerimizi ve yakınlarımızı kaybetmiştik. İmparatorluk yok olmasın diye on yıl uğraşmıştık ama olmamıştı ve biz yorgunduk. Kaybettiklerimizin bilincindeydik ama yeninin nasıl olacağı konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Çocuklarımızı güvenle yetiştirebileceğimiz bir ortamı görüp göremeyeceğimizi bilmiyorduk. Ama sonra bakın nasıl oldu? Ben doğrusu dedemin sonrasında olanları, gururla biz arkadan gelenlere hep anlatmaya çalıştığını hayal meyal hatırlıyorum. Yapabildiklerimiz için gururluydu.
Bugün yüzyıl sonra yine benzer endişeleri doğrusu hissetmiyor değiliz. Hayatın alıştığımız biçimde devam edip etmeyeceği konusunda yine fazla bir fikrimiz yok. 1920’de düşman daha bir belliydi, ne yapabileceğimize ilişkin bir yol haritası çizebilmek sanki daha bir kolaydı. Bugün onu bile tam olarak bilmiyoruz. Düşmanı göremiyoruz bile. Yüzyıl önce İspanyol nezlesi, İstanbul’u kasıp kavururken bu kadar endişe etmemiştik sanki. Bulaşıcı hastalıklara daha bir alışıktık belki; tifüs, kolera, veba hepsi zaten vardı, özellikle İstanbul’da. Belki de o vakit odaklanacak daha önemli bir işimiz vardı: Yıkılan imparatorluğumuzun yerine kendimize yeni baştan bir yaşam inşa etmemiz gerekiyordu. Peki, şimdi ne yapacağız? İyi tarafından bakmak isterseniz bugün, yüzyıl öncesinden daha iyi durumdayız. Dün, sorun yalnızca bizim sorunumuzdu. Bugün bütün bir insanlığın sorunu bu koronavirüs (COVID-19) salgını. Doğrusu ya, bu savaşı da bir fırsata çevirmek elimizde aslında.
Şu anda halen hiç hazırlıklı olmadığımız bir mücadele yürütüyoruz virüse karşı. Bunun için elimizdeki tek silah fiziksel mesafeyi korumak koymak, insanlara yaklaşmamak. Bugün virüs nedeniyle ölmekten korkuyoruz. Yakında mesafe koymanın ekonomik etkileri bizi bunaltacak ve işin rengi daha bir değişecek. Bugün her tür ödemeyi erteleyerek zaman kazanmaya çalışıyoruz ama bunun sonu yok.
Bundan böyle ekonomiyi düzenli bir biçimde nasıl yeniden açacağımızı ve bu arada virüsle mücadeleyi de sürdüreceğimizi tartışmaya başlayacağız. Her sektörde iş yapma biçimini yeniden tasarlamamız, yeniden düşünmemiz gereken bir uzun sürecin başındayız. İşe geri dönerken, işi eskiden yaptığımız gibi yapamayacağız. Uzmanlar 2022’ye kadar sosyal mesafe konusunda dikkatli olmamız gerekeceğini söylüyorlar. Demek ki normalleşme derken artık bir başka normal tarif edeceğiz. Nasıl? Normalleşme adım adım tedrici bir biçimde olacak, öyle birden bire bir günden ötekine eski hayatımıza dönemeyeceğiz.
Bütün bu süreci hepimizi bir hedefin arkasına kilitleyerek, coşku ile hayatı yeniden açmayı denemek mümkün. Nedir? Dikkatli planlama ve koordinasyon gerektiren, iyi yönetilirse, ortak coşkuyu hissedebileceğimiz bir yeni başlangıç noktasındayız ekonomiyi ve hayatı yeniden açmak söz konusu olduğunda.
Türkiye 1920’de büyük devletlerin kendisi hakkında düşündüğü gelecek tasavvurunu reddederek kendisine bir başka gelecek tasarladı. Fırsatı değerlendirdi. Eski statükoyu yenisiyle değiştirdi.
Şimdi COVID-19 mücadelesi içindeyiz. Dün düşman gözümüzün önündeydi, şimdi düşman görünmüyor bile. Bundan böyle, bulaşıcı hastalıklarla mücadele de bulaşıcı olmayan, kanser ya da diyabet gibi, hastalıklar kadar öncelikli ve önemli olacak. Nasıl 11 Eylül, uçaklar dâhil hayatımızın örgütlenme biçimindeki güvenlik açıklarını görmemizi sağladıysa, bu kez de öyle olacak. Nasıl, artık, uçağa uzun kontrollerden sonra biniyorsak, yine öyle olacak. Özellikle başlangıç döneminde, alınacak yoğunluk azaltma tedbirleri ile, yolcu sayısı azalacağı için uçak yolculuğu herhalde çok pahalı olacak. Çevrimiçi konferanslar daha da artacak. Küresel ısınma için pek güzel olacak.
Ama COVID-19 mücadelesi aynı 1920’deki gibi bir imkanı da getiriyor. Hayatı yeniden açarken, bu dönemin getirdiği fırsatlardan yararlanmak üzere bu dönemi, eski statükoyu elden geçirmek ve unuttuğumuz yapısal reformları yeniden düşünmek için bir fırsat olarak kullanacak mıyız?
Unutmayalım, 1920’den itibaren bu topraklarda yaptığımız büyük reformların hepsi, imparatorluğumuzun her yerinde adından bahsedilen, istenilen değişim talepleriydi. Kahire’de, Beyrut’ta, Şam’da, Bağdat’ta ve İstanbul’da hep aynı değişim talepleri zaten vardı. Ama bu özlemler yalnızca Anadolu’da hayata geçirilebildi. Yalnızca burada dünyanın her tarafına imalat sanayii ürünü satabilen bir iktisadi kapasite inşa edilebildi.
Doğru odaklandığımızda becerebildiğimizi biliyoruz. Yeniden yenide deneyecek sabrımız olduğunu da gördük. Şimdi yeniden geleceğe odaklanmanın tam zamanı.
Yazının tamamına erişmek için tıklayınız.