The articles and opinions on the TEPAV website are solely those of the authors and do not represent the official views of TEPAV.
© TEPAV, all rights reserved unless otherwise stated.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Campus, Section 2, 06560 Söğütözü-Ankara
Phone: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV is a non-profit, non-partisan research institution that contributes to the policy design process through data-driven analysis, adhering to academic ethics and quality without compromise.
Yıl sonuna doğru yaklaşırken ekonomi gündemindeki en önemli konulardan biri 2025 yılı için belirlenecek asgari ücret olarak karşımıza çıkıyor.
Bu konuda ben dahil birçok iktisatçı uzun uzun yazdık çizdik. Ancak bu konuda yeterince sesini duymadığımız taraflar ise hükümet ve Merkez olarak karşımıza çıkıyor.
İlk önce Merkez Bankası ile başlayalım. TCMB Başkanı Karahan, her ne kadar asgari ücretin belirlenmesi konusunda bir taraf olmadıklarını dile getirip bu tartışmalardan uzak duruyor olsa da biliyoruz ki Merkez Bankasının enflasyon hedefine ulaşacak politika setinde baz aldığı önemli kalemler arasında ücret artışı yer alıyor. Bu çerçevede Merkez Bankasından Türkiye’de “asgari ücret-talep-enflasyon” üzerine yapılan çalışmaları okumak ve Para Politikası Kurulu üyelerinden bu konulardaki değerlendirmelerini dinlemek oldukça aydınlatıcı olurdu. Zira geldiğimiz noktada enflasyonla mücadele programında esas olarak “yüksek faiz, baskılanan ücret ve kur politikalarının” esas alındığını görüyoruz.
Hükümet tarafında da ileriye dönük olarak ücretler ve sosyal politikaların nasıl şekilleneceğine ilişkin detayları duymak oldukça aydınlatıcı olacaktır. Zira son 10 yıldır hızla eriyen orta ile azalan toplumsal refah, önümüzdeki dönemde enflasyonla mücadele programında ücretlerin baskılanmasının siyasi olarak uygulanabilirliğini rafa kaldırıyor.
Ayrıca esas olarak uygulanan ekonomi politikalarının etkinliği ve koordinasyonun da ivedi olarak gözden geçirilmesi gerekiyor. Zira kamu harcamaları, sosyal güvenlik ve personel giderlerinin rasyonalize edilmesi; vergi sistemi ve gelirler politikalarının kapsayıcı büyümeyi önceliklendirecek şekilde iyileştirilmesi, hukuk sistemi ve kurumsal altyapının güven ortamını pekiştirmesi; nitelikli toplumu esas alan politikaların uygulanması, ekonomi programının enflasyon ve toplumsal refah konusunda kalıcı kazanımlar elde etmesi açısından kritik öneme sahiptir. Aksi halde “maliyeti yüksek, kazanımları düşük” bir kısır döngüye girme riskimiz bulunuyor.
Bu hafta açıklanan sektörel enflasyon beklentileri de maalesef ekonomi yönetimi için olumsuz bir veri seti olarak karşımıza çıktı. Gerek hanehalkı, gerek reel sektör, gerekse finansal piyasaların 12 aylık enflasyon beklentileri, 2025 yılsonu enflasyon hedefinden oldukça uzak. TCMB’nin 2025 yıl sonu tahmini %14, hükümetin hedefi %17,5 iken Ekim 2025 enflasyon beklentisi tüketicilerin %67,2, reel sektörün %49,5, finansal piyasa analistlerinin ise %27,4 oldu. Hükümetin 2025 yıl sonu enflasyon tahmini neden TCMB’nin üstünde kalır, o da tartışılması gereken bir başka konu… Bunların yanı sıra, kemer sıkma politikalarının uygulanmaya başlandığı bir buçuk yıllık dönemde, hanehalkının sadece üçte birinin önümüzdeki bir yıl içerisinde enflasyonun düşeceğine inanması da hükümet ve Merkez Bankası açısından bir başka olumsuz veri olarak karşımıza çıktı.
İşin özeti, asgari ücret konusunda sabit gelirlinin özveri yapacak bir alanı kalmadığı bir ortamda, ücret artışlarının 2024 ve 2025 yılında refah kaybı önleyebilmesi için, hükümetin üç önemli soruya cevap vermesi gerekiyor.
Bu köşe yazısı 01.11.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
N. Murat Ersavcı
10/12/2024
N. Murat Ersavcı
27/03/2024
N. Murat Ersavcı
07/12/2022
N. Murat Ersavcı
06/03/2022
Güven Sak, PhD
26/01/2022